28 Ekim 2018 Pazar

TÖVBE ESTAĞFURULLAH BU DA NEREDEN ÇIKTI

Tövbe estağfurullah bu da nereden çıktı 
Yaşım 56. Bu yaşıma kadar ülkemde "Kadın sünnetinden" bahsedildiğine şahit olmamıştım. 
...
Bu mevzuyu gene erkekler tartışıyorlar. Siyasal İslamcılar her şeyi hallettiler ya; demek ki sıra geldi detaylara.
...
Adamların ruhlarını ISID sarmış; insan başını kesemeyince, ille de bir şey kesmek istiyorlar. Kadın düşmanı ya bunlar; akıllarına ilk gelen de kadını sünnet etmek. 
Pes doğrusu, yuh olsun ulan size.

...
ülkemizde telaffuz edilen yukarıda da bahsettiğim konu resmen bir TV kanalında tartışıldığı için dikkat çekmek istedim. Türk-İslam geleneğinde hiç bir zaman yer almamış, bize ait olmayan geleneği gündeme getirmek kültür yozlaşmasının bir numunesidir. Ve neden böyle absürt bir mevzu özellikle bugünlerde tartışılır oldu; çünkü tartışılması zeminini bu günlerde buldu da ondan. Tepki göstermemek; bundan sonrası için başka mevzuların gündeme getirilmesi için zemin hazırlığı demektir. Sözde din adamı diyor ki; ''Bu uygulamaya duyulan ihtiyaç; kadınların aşırı arzularını yatıştırmaktır''. Bu ne demek; kadınları bir anlamda potansiyel fahişe olarak görmek değil de nedir.

Cumhuriyet değer ve kazanımlarına karşı anti devrim
Anti devrim süreci sessiz sedasız ama sinsice devam ediyor. Öyle devam ediyor ki; ailemizden bildiklerimiz bile tezgahın içindeler. 
... 
Bugün devletimizi yönetenler her vesile ile kuranlara karşı kin ve öfkelerini dile getirip, resmen cumhuriyet değer ve kazanımlarına alternatif devrim sürecini yürütüyorlar.
... 
Buna nasıl başlandı; kadim Türk Ordusunun gen yapısı ile oynamak şeklinde. Çünkü Türk devlet geleneğinde beka sorunu daima Ordusunun gücü ve onun taşıdığı kadim orijinal kültürü ile aşılmıştır. Farkında mısınız, şu anda Türk Ordusu'na kurmay asker yetiştiren kurumlarının en etkin ve yetkin sorumlusu; zorunlu askerliğini yapmış olmasının dışında hiç bir vasfı olmayan birisidir, olsa da askerlikle değil, başka alanlardadır.
...
Öyle birileri tarafından yönetiliyoruz ki; devletin ve milletin adını da tarifini de değiştirmek istiyorlar. Muktedirin yalaması, kripto cibilliyetsiz adam diyor ki; "Türk milleti" tarifi yeterince kapsayıcı değil". Bu cür'et sessiz devrim değil de nedir. Sizce "15 Temmuz bize Allah'ın bir lütfudür" sözü boş yere söylenmiş bir söz mü dür.
...
"Devletin bakası için" şeklinde başlayıp devam eden sözler; ağlayan çocukları susturmak için ucuna bal sürülerek ağızlarına "Dayatılan" yalancı emzikten öte bir anlam taşımıyor artık. Çocuk emziği emmeye başlar, uykuya dalar, az sonra gene ağlayarak uyanır ama bu sefer emdiği baldan içi yandığı için ağlamaktadır. Cahil anne gene emziğe bal sürer tekrar çocuğun ağzına "Dayar" ta ki; tecrübeli bir anne durumu fark edip de "Kız geberesice; bu çocuğun hali ne böyle" diyene kadar.
...
İnşallah o "Lanet olası yalancı emzik" ortalıktan kaybolup, dilimiz de dönmeye başladığında; "Ulan hepiniz cehennemin dibine" deyip gerekeni yapıp, oh çekeceğiz günler de olacak. 


Donarak şehit olan askerlerimiz
Bursa Uludağ'da en zor şartlarda kaybolanlar dahi bulunurken; özel eğitimli, yetişmiş tecrübeli bu iki evladımız nasıl oldu da durumlarını izah ederek, donmaktan kurtulamadılar.
...
İçimiz yandı, kabullenmek zor geliyor. Geniş ve çok vasıflı çağdaş teknik imkanlara sahipken; iki vatan evladının çaresiz kalıp, donarak can vermeleri izah edilmelidir.
...
"İki askerimiz şehit oldu" deyip geçemeyiz. Kabullenmeyi alışkanlık haline getirdik. 15.000.-TL'ye teskere alınan bir ülkede, toprağa düşen her şehidimizin hakkının ve hukukunun takipçisi olmak millet olarak hepimizin görevi, vicdani sorumluluğumuzdur.

...
Sadece ve sadece Türk milliyetçisi, turancı diye Osmanlı generali Enver Paşa'yı; Sarıkamış da çetin kış şartlarında askeri bilerek ölüme götürmekle itham eden "Siyasal İslamcılar"; çağdaş ve son derece modern imkanlara sahip olduğumuz bir dönemde iki askerimizin donarak şehit olmalarıyla ilgili ne düşüyorlar acaba.
...
Şehitlerimizin ruhları şad, mekanları cennet olsun. Türk milletinin başı sağ olsun.


Andımız üzerinden tartışmalar devam ediyor.
Bugün Andımıza karşı çıkanlar dün İngiliz mandacılığını kabul edip; "Seccademizi serip namaz kılacağımız yerimiz olsun yeter" diyenlerdir.
...
Andımızda ifadesini gördüğümüz ruh halindeki Türk milliyetçileri, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere; "Özgür olmadığın topraklarda seccadeni sermeden önce uğruna kanını akıtmak lazım ki; sonra namaz bize farz olsun" diyerek; yine temeli Türk-İslam anlayışında bulan ruh hali ile istiklal savaşını başlatmışlardır.
...
İşte bu mücadelenin başlangıcından bitişine kadar; yaşanan süreçte kendisine herhangi bir aidiyet bulamayanlar; Andımız'dan rahatsız olanlardır.


Efendim neymiş; 
Devlet Bahçeli ne yapıyorsa devletin bekası için yapıyormuş. 
....
Peki Sayın Bahçeli'ye böyle bir misyon biçiliyorsa; ülkücülerin iradesi niçin işin içinde yoktur, icraatlara yansımıyor. Şunlar, şunlar Devlet Bahçeli sayesinde elde edildi veya düzeltildi diyebileceğimiz bir örnek var mı.
.. 
Mesela TRT'ye kaç tane ülkücü bürokrat atandı. Hangi Üniversiteye veya fakülteye rektör, dekan atandı. Hangi kamu kuruluşu yönetim kuruluna veya kamu bankasına yönetim kurulu üyesi atandı. Kaç tane ülkücü bakanımız var. Kaç tane Cumhurbaşkanı danışmanımız var; var mı bir örneği. Öyle hamaset ile olmuyor, somut gerçekler koyun ortaya.
...
"Devletin bakası" sözü ülkücüleri sindirmek için keşfedilmiş yalancı bir emzik olup, bu emzikle Türk milliyetçileri uyutularak devletimiz bir yerlere doğru çekilmek isteniyor. Türklüğümüze ve doğruluğumuza itirazın temelinde de bu sindirilme ve uyutulmamızdan cesaret alan eziklik kompleksine girmiş fırsatçı zihniyet vardır. 


Devlet Bahçeli çelişki içinde.
Fiili durum yaratıp sonra dayatan Erdoğan'ın; gem vurulamaz ihtiraslarının varacağı nihai noktanın Türk milliyetçilerinin tamamına yakını tarafından tahmin edilirken; o gitti, bu noktaya daha kolay ulaşabilmesi için Erdoğan'nın keyfiyetine hukukiliği giydirdi; o da yetmedi, devamında her istediğini daha rahat yapabilsin diye "Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi"ni gündeme getirip, başardıktan sonra da; Erdoğan'a armağan etmiştir.
...
Çelişki şu ki; bu kadar yetki ile donatılmış bir insana; bu yetkilerin bağışlanması için Türk milletini bir maceraya sürüklemiş olan Devlet Bahçeli'nin "Andımız" üzerinden hassasiyet göstermesidir. Niçin; çünkü Erdoğan daha önce açılım sürecinde andımızın okunmasını kaldırtmış, "Her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık" demiş, devamında ise "Bana Türklükle gelmeyin" demişti.
...
Şimdi Devlet Bahçeli'ye soruyoruz; o zamanlar onur duyduğumuz Türk milliyetçiliği sıfatımızın aşağılanmasına rağmen "Tek adamı" başımıza musallat ettiyseniz; bugün için sizde ne gibi bir değişim, dönüşüm ve başkalaşım oldu ki; "Andımız" üzerine feryadı figan etmek aklınıza geldi.
...
Ben size inanmıyorum da; güvenmiyorum da. Varsın İnanan inansın, güvenen güvensin.

...
En değer verdiğimiz "Türk milliyetçisi" sıfatımız aşağılandı ama Cumhur ittifakı devam ediyor öyle mi.
Bakın, birilerinin boynuna algı tasması takarak belki oraya buraya sürükleyebilirsiniz ama Türk milliyetçilerini asla.
...
Ne kadar komik değil mi; "Her şey bitti ama Cumhur ittifakına devam".
...
Bakın bu ittifak devam ederse; sıra istiklal marşının sözleri üzerinde oynamaya gelecek. Türk bayrağı üzerinde de; açılım sürecinde bir "Akil" in önerdiği gibi etnik kimlikleri sembolize eden şekiller oluşturulacaktır.
...
Bu ittifakın sona ermesi devletimizin ve milletimizin bekası için elzemdir.

Haydi Andımızı referanduma götürelim; ilaveten de Suriyelilere vatandaşlık verelim mi diye de soralım.
...
Yemez değil mi; çünkü bu devlete ve millete adını veren Türklüğümüzün nihai kararı sizi ürkütüyor.
...
Aslında fena da olmuyor değil. Tüm gizli ajandalar açılıyor. İçimizde, dışımızda; yanı başınızda; hatta koynumuzda olup da; bakıp beslediğimiz, benim garip Türklüğümün tüm düşmanları kedilerini bir başka ajandaya not ettiriyorlar, çok da iyi oluyor. Bir fırsatını bulduklarını düşünerek ortaya atılıyorlar ama yanılıyorlar; bu kervan hep böyle gitmeyecek ki.


Balgat müdavimleri ve ''Siyasal İslam''
Balgat hegemonyası devam ettiği sürece ve de yaşanmışlıkları dikkate aldığımızda; Sayın Devlet Bahçeli'nin "Devletin Bekası emziği"ni biatcılarının dudaklarına her an için tutuşturacağı ihtimali her zaman için devam edecektir.
...
Cumhur ittifakının bittiğini ve bunun da ruhuna uygun olarak mahalli seçimlere ittifaksız girildiği an; ancak o zaman MHP kurumsal kimliği ile Balgat müdavimleri arasında olması gereken ilkesel ve ruhsal bütünlük sağlanmış olacaktır.
...
Ancak bu söylediklerim, umduklarım gerçekleşse bile; hiç bir zaman tatmin olamayacağımı söylemek isterim.
...
Çocuk büyüdü, artık hiç bir yalancı emzik çocuğu susturamayacaktır. Değil mi ki "Balgat müdavimleri" tüm cumhuriyet değer ve kazanımlarına savaş açmış "Siyasal İslam"ın tek adam iradesi ile hegemonyasını hakim kılmasının tetikleyicisi ve öncüsü olmuştur. "Siyasal İslam" için tarla ekilmiş, hasat toplanmış ve zatı muhteremlere de teslim edilmiştir. ''Balgat müdavimlerine'' değirmenci hakkı bile çok görülmüştür.
...
Özellikle MHP demiyorum; zira MHP deyince öyle veya böyle akla ilk gelen Türk milliyetçileri dir. Oysa 16 Nisan referandumundan bu güne; Balgat müdavimlerinin vermiş oldukları siyasi kararların hiç birisi Türk milliyetçilerinin vicdanının sesini yansıtmamıştır. 

...
Muhterem diyor ki sen Türk milliyetçiliği yaparsan o, onun; şu da bunun milliyetçiliğini yapar.
Beyefendi bu Anadolu coğrafyasının gelmiş geçmiş insanını bir günde değil, binlerce yılda millet haline getirenlerin; yani Türklerin milliyetçiliğini yapıyoruz. Son derece haklıyız, çünkü bedel ödedik. Bir Sümerler, bir Urartular, Bizanslılar veya Etiler gibi tarihten silinmemek, ölü milletler mezarlığına gömülmemek için bizi canlı tutacak olan Türk milliyetçiliğidir.
...
Eğer milliyetçiliğimizi hor görüp, birilerinin paşa gönlü incinmemesine özen gösterecek olursanız; belki Türk milletinin adı unutturulur ama bu arada diğer etnik kimliklerin esamesi bile olmaz.
...
Belki diyeceksin ki; bu kadar haklı ve hassassanız niçin bu ülkeyi biz yönetiyoruz. İşte bu hususta sana hak verebilirim. Biz Türklerin bir zafiyeti de her zaman merhametinden marazın doğmuş olmasıdır.

Mehmet Soral

soralmehmet@gmail.com