31 Aralık 2016 Cumartesi

EGEMENLİK İFFET VE NAMUSTUR PAYLAŞILAMAZ

Milli Düşünce Merkezi’nin öncülüğünde başlatılan ‘’Birlikte Türk Milletiyiz Hareketi’’ adına düzenlenen; İstanbul’da Süleymaniye Darüzziyafe Resturan’da yoğun ilgi ve alakanın olduğu kalabalık bir topluluğa hitaben Eski Bakan ve milletvekili Sadi Somubcuoğlu, CHP eski milletvekili Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ ve eski İstanbul Barolar Birliği Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal özellikle ‘’Yeni Anayasa Değişiklikleri ve Başkanlık Sistemi’’ üzerine söylenebilecek, anlatılabilecek ne varsa  siyasi ve hukuki açıdan anlattılar, değerlendirmelerde bulundular.

İzleyebildiğim kadarıyla almış olduğum notlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sadi Somuncuoğlu

Yapılmak  istenen 29 Ekim 1923’ün tasfiyesi ile ‘’Yeni Türkiye’’ye geçilmek isteniyor. Milletvekillerine yeminlerine sadık kalmalarını bekliyoruz. Egemenlik şimdiye kadar binlerce yıl süregeldiği üzere Türk Milleti’ne aitti; bundan sonra el değiştirerek tek otorite olacak olan Cumhurbaşkanına verilmek isteniyor.  Sistem değişikliğini kim istiyor; 1993 yılından beridir ‘’Türkiye sadece Türklere ait değildir’’ diyen birisi.  28 Şubat süreci  bu düşüncenin sahibinin önünü açmaya yönelik fırsat yaratmıştır. İngiltere hakemliğinde Oslo görüşmeleri  denen ihanet  süreci ve buna dair tutanaklarda yer alan ‘’Çatışmazlık’’ süreci , etnik kimlikler, özerklik ve  yeniden millet tarifinin yapılması gibi bir çok talepler görüşülüp, tartışılmış ve karşılıklı taahhütlerde bulunulmuş. Terör örgütüne İngiltere hakemliğinde uluslar arası meşruiyet kazandırılmıştır.
Şimdi yapılmak istenen; bu süreç içinde PKK marifeti ile bir türlü başarılamamış olan bölünme ve ayrışmayı  tam yetkili tek adam Cumhurbaşkanı marifeti ile başarmak istiyorlar.

 1876 dan beridir egemenlik hep Türk milletinin olmuştur. İlk defa devletin kimliği tartışılıyor. Türk milletinin kaderi bir faninin iradesine terk edilemez. Egemenlik aynen iffet ve namus gibidir; bölünmez, paylaşılamaz

Prof. Dr. Birgül Ayman Güler

Farklı görüşlerde olan ama ‘’Birlikte Türk Milletiyiz’’ duygusu etrafında bir araya gelmiş, oldukça kalabalık bir topluluğuz. ‘’Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milletinindir’’ diyenler olarak bir aradayız. Sistem değişikliği AKP-MHP işbirliği ile gündeme getirilip, CHP marifeti ile şerbetlenerek meşrulaştırılmıştır.

21 maddelik anayasa çalışmasını kim yaptı, siyasi sorumluları kim belli değil. Bu kadar berbat metni kim veya kimler hazırlamış olabilir; belli değil. Maddelere bakıyoruz, Venedik Komisyonu, yani AB dayatması maddeler. Venedik Komisyonu kararlarının aşamalara bölünmüş anayasa çalışması olarak görmek mümkün. Millete ABD’deki başkanlık sistemi gösterilerek bambaşka bir şey yapılmak isteniyor. Meclis kanun çıkarabiliyor ama Cumhurbaşkanı da ‘’Kanun Hükmünde Kararname’’lerle kanun çıkarabilecek. Cumhurbaşkanının KHK çıkardığında doğrudan resmi gazetede yayınlanabilecek ama Meclisin çıkardığı kanun resmi gazetede yayınlamadan önce Cumhurbaşkanının onayına sunuluyor. Meclisin üzerinde yetkilendirilmiş bir Cumhurbaşkanı.  KHK’nin iptali için meclisin 3/5’nin yani 600 milletvekili olursa 360 gibi oldukça yüksek bir sayıyı tutturmak gerekiyor.  Cumhurbaşkanının meclisi fesih etme yetkisi var ve yeni bir seçimde tekrar aday olabiliyor. Mesela her defasında görev sürecinin bitimine az bir süre kala meclisi fesih ederek ömrü boyunca kendisini Cumhurbaşkanı seçtirebilir.  Meclis Cumhurbaşkanının vesayeti altında olacak. Cumhurbaşkanına yardımcısı vekalet eder diyor ama hangi yardımcısı belli değil. Milletvekilleri Cumhurbaşkanına sözlü soru

 soramayacaklar; çünkü onlar yok hükmündeler adeta. Bakanlar seçimle gelen değil, Cumhurbaşkanı tarafından atama ile geliyorlar, millet seçmediği için sorumsuzlar. Şimdi milletvekilleri toplum ve devlet meselelerini görüşmek üzere meclis toplanabiliyor ancak yeni usule göre sadece toplum meselelerini görüşmek üzere toplanabilecekler. Şimdi 1/10 yani 55 milletvekili araştırma önergesi verebiliyorlar, yeni usulde salt çoğunluk aranacak. Cumhurbaşkanı meclisi fesih nedenleri belirtilmemiş.


Doç. Dr.Ümit Kocasakal

Millet ve memleket severler bir aradayız. Yurttaşlık kavramını çok önemsiyorum. Yurttaşlık kültürü tüm ayrımcılıkların panzehiridir. Sistem değişikliğini kim, niçin istiyor. İstikar için sistem değişikliğini dayatıyorlar. Peki AKP hükümetleri  15 yıldır ne istediler de yapamadılar. 15 senedir hükümet anlamında en uzun istikrarlı dönem değil mi. Bu istikrar parlamenter sistemle sağlanmadı mı? En istikrarlı yönetim dikta rejimleridir ki, bu mu isteniyor.

Sorun yeni anayasa değil, sorun var olan anayasaya uymamaktır. Türkiye yön duygusunu yitirdi. Yorgun ve bitkin. Bu anayasa değişikliği niçin BOP projesinin uygulama sürecinde gündeme getirildi ve gerçekleştirilmek isteniyor. Yeni anayasa Türk milletinin değil, emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin talebidir. Son günlerde sıkışınca milli birlikten bahsedenler peki niçin Lozan ile kavga ediyorlar. Kişiye özel, tek adam sistemine Türk tipi başkanlık denmesi de Türk milletine hakarettir. Siyasi ve hukuki denetimi olmayan bu sistem diktatörlüktür.  Cumhurbaşkanı bir sabah kalkar, ruhi durumuna göre savaş ilan edebilir.  Meclisin ilgası yetkisinin tek kişiye verilmesi, anayasanın değiştirilemez ilkelerine aykırıdır.

Prof. Dr. Ümit Özdağ

Ben Devlet Bahçeli tarafından ihraç ettirilmiş bir vekilim, o halde gerçek MHP milletvekiliyim. Savaş dalgalarının kıyılarımızı vurduğu bir anda anayasa ve sistem değişikliğine niçin ihtiyaç duyuldu

Daha yeni sınır illerimizi ziyaretten geldim. Gazilerimizi ziyaret ettim. 11 leopar tankı, 2 zırhlı ve 1 helikopter kaybımız var. Gazilerimiz, ‘’ancak ordularda olan silahlar terör örgütünün elinde var’’ diyorlar. Aynı anda Kıbrıs da üzerimize çullanmak istiyorlar. Milleti bölmek için referandum süreci başlatıldı.

15 Temmuzun arkasındaki dinamik güçler devredeler. İçinden geçmekte olduğumuz süreç dikkate alındığında adeta birinci meclisi gibi bir meclis konumunda bir meclis olması gerekirken Ukrayna tipi bir meclis görünümü var. Sürekli kurucu meclise hakaret ediliyor. İnsan milletin tarihine bu kadar düşman olabilir mi?  Kuvvetler ayrılığının olmadığı anayasa olur mu; olsa da Recep Tayyip Erdoğan Anayasası olur.  Mecliste 330 sayısı bulunamadığı sürece Cumhurbaşkanına bir şey sormak mümkün olmayacaktır. Muhalefete, bizlere karşı basında ve TV’lerde aşırı ambargo uygulanırken yeni anayasa tartışmaları nasıl yürüyecek, mümkün değil. Böyle bir anaysa değişikliği gerçekleşse bile, Türkiye’yi yönetmek mümkün olmayacaktır.
 Yeni yapılan değişiklikle anayasanın 123, ve 126. Maddelerine göre Cumhurbaşkanı canı  isterse ülkenin bir bölümünde özerklik ilan edebilir.  


Bu yetkiyi elde etmek isteğinin arkasında ileride federal yapıya gidilme isteğidir. Bütün bunlar Oslo sürecinde alınan kararların uygulamaya sokulmasıdır. İstiklal Savaşı’ından çıkan bu meclis Recep Tayyip Erdoğan’a yenilmeyecektir. Atatürk’e dahi verilmeyen bu yetki Erdoğan’a da verilemez; O’na dahi üç aylığına verilmişti ve sadece Deniz, Hava,  Kara birliklerinin komutası içindi. Daha sonra değişiklik yapıldı. Ordu komutanlığı; barışta genel kurmay başkanlığına, savaşta ise hükümet adına Cumhurbaşkanına verildi. Kantin asteğmeninden başkomutan olamaz. Bu anayasa değişikliği gerçekleşirse şayet daha sonra halifelik konusu gündeme getirilecektir.

Biz beş milletvekili ile beraber çok sayıda MHP milletvekili anayasa değişikliğine hayır diyecektir. Beni partiden ihraç ettiren Devlet Bahçeli aynı şeyi Bülent Didinmez  marifeti ile beni Ergenekoncu ilan etmişti, şimdi de Ortadoğu Gazetesinde bir yazarlarına Fötöcü olduğum yazdırdılar. Bunların yaptığı korkaklıktır. Burada iki tane paşam var ve Ergenekon, Balyoz davaları sürecinde fetö denen bu örgüte karşı verdiğim mücadelemi biliyorlar. Onun için korkaklar üzerime gelmeye devam ediyorlar. Artık susmayacağım, yeter artık.

Ümit Bey panel de son konuşmacıydı.
Program, katılımcılara plaketlerinin takdimi ile nihayetlendi.

Mehmet Soral

19 Aralık 2016 Pazartesi

ÜLKÜCÜ GENÇLER AMAN DİKKAT...


Sevgili ülkücü gençler,
Ülkemizin içinde bulunduğu durum malum. Duygusallığımız had safhada ve acımız büyük. Şimdi şer odakları akla, hayale gelmedik yol ve yöntemlerle siz ülkücü gençlerimizi çatışma ortamına çekerek iç çatışmanın figüranı yapmak isteyeceklerdir. Lütfen bu tuzağa dikkat edelim. Ülkemizin bu duruma gelmesinin müsebbibi olanları elbette biliyoruz, hesabını sormayı hassas ortam sona erene kadar erteleyip, mahallemizden başlayarak bölgemizin milliyetçi kanaat önderlerinin duruşlarını takip edip, akıl danışarak hareket edelim. İçimizdenmiş gibi görünen ama yanımızda, yöremizde görmediğimiz kişilerin sloganlarının peşinden giderek, önceden kurgulanmış hedeflere yönlendirilme yanlışlığına düşmeyelim."
...
Ahmaklığa lüzum yok. Üç hilalli bayrakları alarak HDP binalarını işgal etmek senin görevin değil. Eğer illaki bunu yapmak gerekiyorsa 15 Temmuz karşı duruşunu kendilerine mal edenler yapsınlar. Kim mi bunlar; yandaş basını takip edin, anlayabilirsiniz. 
...
Dikkatinizi çekmek isterim ki; 12 Eylül 1980 öncesi ülkücüler de aynen 15 Temmuz'daki gibi karşı bir duruş sergilemek ve "Emperyalist bir rejim"in istilasına karşı koymak adına mücadele vererek; bilinen 3500 ülkücü şehit ve daha binlerce gazi ve mağdurumuz oldu. Ancak devlet ülkücülere "Benim işimi yapmak sana mı kaldı" diyerek, bu ülkenin en dinamik ve nitelikli unsuru, ülkücü gençliği yıllarca hapishalerde çürüttü, mağdur etti. Oysa aynı saiklerle ve haklı olarak 15 Temmuz'da da halk bir kalkışma, belki de rejim değişikliğine engel oldu ve başardı da. Şimdi haklı olarak bizzat devletimiz 15 Temmuzun sivil kahramanlarının ölenlerine şehit, kalanlarına gazi ünvanı verdi. Peki bugün aynı saiklerle devletine, milletine ve rejimine sahip çıkmış 12 Eylül 1980 öncesi ülkücülerinin devlet nezdindeki tanımlaması nedir. En yetkilisinin tanımlaması ille Fatiha'yı bile bilmeyen güruhuz; öyle demedi mi muhterem. 
...
Dolayısıyla eğer Kayseri HDP binası işgal edilecekse; (Şahsen tasvip etmiyorum) bunu yapması gerekenler o ilden %70 civarında oy alan AKP'nin "Ak Gençlik"ğinin olması ve ampullü flamalarını da HDP binasından aşağı asmaları gerekmezmiydi. Peki niçin ''Üç Hilal'' asıldı. Çünkü ülkücüler hedef gösterilip, kirli savaşta yine onlara bedel ödettirilmeye çalışılıyor. 
 ...
Sevgili ülkücü gençler, sizlerin en güçlü haliniz okuyarak, tahsil görüp nitelikli insanlar olarak yetişmenizdir. Bugünkü yaşadıklarımızın en büyük nedenlerinden birisi 12 Eylül 1980 öncesinin nitelikli ülkücü gençliğinin hapishanelerde geçen ömürleri nedeniyle yarım kalan tahsillerinin tamamlayamamaları ve doğal olarak onların olması gereken makamların devletin temeline dinamit koyacak cemaat ve diğer sünepe siyasi oluşumlara bırakılmış olmasıdır. İşte bir önceki yazımın devamı olarak diyorum ki; bugünkü konjonktür gereği bu ülke için bir bedel ödenmesi gerekiyorsa; yukarıda anlatmaya çalıştığım nedenlerden dolayı ilk önce önde gidenler ülkücüler olmamalı. Ülkücülere daha çok sıra var. Kaldı ki iç çatışmanın hiç bir zaman galibi olmaz; bu gerçeği de not alalım. 

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

15 Aralık 2016 Perşembe

MHP HEP DEVLETİ YÖNETENLERİN PARTİSİMİYDİ YOKSA

Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi Meral Akşener, Ümit Özdağ ve Ali Sağır'ın MHP'den ihraçlarına yönelik açmış oldukları cezanın iptali davasını reddetti. Böylece Akşener, Özdağ ve Sağır'ın partiden ihracı kesinleşti.
...
Bana öyle geliyor ki; bu karar ile MHP'nin Türk siyasi tarihindeki misyonunu tamamlatmak ve aynı zamanda MHP muhaliflerine her kapıyı kapatıp, MHP iç siyasetinde çaresizliği göstererek ''Gidin, gerekiyorsa başka parti kurun'' denilmektedir.
...
Bu olup, bitenler; geçtiğimiz aylarda kendi fikrim olarak ileri sürdüğüm ''MHP devletin paralel MİT'i ve Sayın Devlet Bahçeli de O'nun müsteşarı'' şeklindeki düşüncemi doğruluyor.
...
Biz ülkücüler artık şunu kabul ediyoruz ki; Sayın Devlet Bahçeli Genel Başkan olduğundan beridir hiç bir zaman Türkiye de yaşanan kırılmalarda ideolojik bakış açımıza ve siyasi beklentilerimize uygun kararlar vermemiştir.
Evet, yaşanan kırılma süreçleri dışında milliyetçi söylemlerde elbet de bulunmuştur; bunun nedeni ülkücü-milliyetçi kitleleri kontrol altında tutmaya yöneliktir. Yani Sayın Devlet Bahçeli genel başkan olduğu sürece ülkücüleri değil, daima devleti temsil etmiş; dolayısıyla devleti yönetenlerin yanında olmuştur.

...
Mesela 7 Haziran sonrası Sayın Meral Akşener partiyi bırakıp, AKP'ye geçerek, geçici hükumette teklif edilen görevi kabul etmediği halde Sayın Bahçeli O'ndan nefret edebiliyor ama aynı şekilde Tuğrul Türkeş'ten nefret etmiyor hatta meclisteki beraber görüntülerinde mutluluk pozları verebiliyorlar. Niçin; çünkü Türkiye de yine 7 Haziran sonrası bir kırılma yaşanıyordu ve Sayın Bahçeli kendince ''Devletin adamı'' olarak, devletin bekası için bir karar vermek durumundaydı ve o kararını da vererek Tuğrul Türkeş'in AKP'ye geçmesine müsaade etmiştir.
...
Dolayısıyla ihraçlarla ilgili verilen kararlar hukuki olmaktan ziyade şu an için devletin ''Gereksinim duyduğu, verilmesi gereken kararlar''dır. Derin devlet var mıdır,yok mudur bilemem ama eğer varsa da güçlü bir MHP istenmemektedir. Yani kısaca demem o ki; MHP kuruluş amacında olmasa bile Sayın Devlet Bahçeli sayesinde bir ''Devlet Partisi'' olmuş, varlığını da bu minval üzerine sürdürüyor.
...
Artık Türk milliyetçileri şuna karar vermek durumundalar; ya MHP'yi devletin elinden alıp, özelleştirecekler, kuruluş amaçlarındaki kimliği ile buluşturacaklar; bunun için sabırla bekleyişlerini sürdürecekler veya MHP'nin misyonunu tamamladığını düşünerek, bir yerden başlamak adına ihraç edilenlerin (En azından şimdilik ) koordinatörlüğünde merkez sağ ve ulusalcı solu da kucaklayan yeni bir yapılanmayı düşünmek zorundadırlar. ''Ulusalcı solu da yanımıza alalım'' önerimin nedeni; sağın bu ülkeye yaşattığı ve hala devam eden ihaneti nedeniyleydir.
...
En azından kendimce şunu fark ettim ki; MHP her zaman ''Devleti Yönetenelerin Partisi'' belki de devletin partisi konumunda olmuştur.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

2 Aralık 2016 Cuma

''DİNİMİZİ BAŞIMIZA BELA EDENLER''

Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk eğer yaşıyor olsaydı belki de Adana da yaşanan facia üzerinden; ''Bu milletin dinini başına bela ettiler'' diyecekti. Saygı duyduğum bir insandı, O’nun yerine ben söylemiş olayım. 

Bu arada yaptığım ironiyi fark edemeyip, beni külliyen kafir ilan edecek olanlara hakkımı helal etmeyeceğimi de peşinen söylemiş olayım.
...
Birçoğunu biliyor, hatta tanıyorum. Yetim kalmış, fakir fukara çocuklarının tahsillerini tamamlamak; dinini, diyanetini öğrenmesini ve aynı zamanda bir tabak sıcak çorba içebilmek imkanına kavuşmak; doğruluk, dürüstlük ve genel ahlak açısından şüphe götürmeyen itimadın sağladığı ''Sanılan'' güven ortamına emanet edilen çocukların başlarına gelmeyen kalmadı. 
...
Daha iyi Müslüman, mümin olmak ve Allah'ın rızasını kazanmak; yaşadıkları aile dıramlarını unutmak adına servetlerini bile feda ederek cemaatlere giren binlerce insan bir de baktılar ki fetöcü olmuşlar.
Devleti ve milleti yönetenlerin yönetemezlikleri yüzünden bu insanların ''Dinleri başlarına bela oldu''
...
Neyse, gelelim asıl meselemize.
Aslında öğrendiğimize göre bölgede niteliklii yeterli sayıda çok yurt varmış. Yangın çıkan yurt barınma ihtiyacının paralelinde aynı zamanda dini eğitim ihtiyacını da karşılamaya yönelikmiş.
...
Bütün mesele ailelerin çocuklarının milli eği



tim müfredatı yanında dini bilgileri de öğrenmelerini istemelerinden kaynaklanmaktadır.Bu boşluğu değerlendirmek isteyen dini cemaat ve dernekler ''Allah rızası için hayırlı işler yapıyorlar'' ön kabulü ile elde edilen dokunulmazlık zırhına bürünüp, eksiklikleri konusunda herhangi bir yaptırım veya tehdit hissetmeden icraatlarına devam ediyorlar.
...
Dini eğitim, öğretim bir ihtiyaçtır ve devlet ne yapıp, edip bu ihtiyacı maksimum düzeyde karşılamalıdır ki; aileler çocuklarının dini eğitimi için ''Merdiven altı'' yapılanmaların suiistimallerine açık hale gelmesinler. 
...
Aileler hiç de o kadar uzun süreli dini eğitim beklentisinde de değiller. İster inanın, ister inanmayın bütün suiistimallerin nedeni; Müslüman bir ailede çocuğun en azından namaz kılacak kadar yeterli sayıda sure ezberleyebilmesi ve Kuran-ı okumasını (anlamaya yönelik hiç bir şey yoktur zaten) öğrenmesi isteğidir. Yine ister inanın, ister inanmayın; imam hatip ortaokul ve liselere gönderilen çocuklar bu ihtiyaca binaen gönderiliyorlar; imam veya din adamı olsunlar diye değil. Namaz surelerini ezberleyip, Kuran-ı okumayı öğrensinler diye bir çok öğrenci istemeden, ailelerinin dayatması ile imam hatip okullarına gönderiliyorlar ve maalesef çocukların hayalleri de, istikballeri de maf oluyor.
...
Bu sorun ilkokul düzeyinde halledildiği an problem kalmayacaktır diye düşünüyorum. İlkokullarda cumartesi öğlene kadar gerekirse taşımalı usulle bu ihtiyacın giderilmesi için fırsat yaratabilinir. 

Belki de bu formüle yine dini gerekçelerle karşı çıkılacaktır; zira bu işte vergisiz kazanç gibi büyük bir rant var. Çünkü bunların vergisi peşin ödenmiş ‘’Allah rızası’’ dır sözüm ona. Aksi durumda devletin de, milletin de, hatta dinimizin de başı beladan kurtulmayacaktır. 
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

30 Kasım 2016 Çarşamba

GÜNDEME DAİR DALDAN DALA

Siz Hiç Oğluna Kürşat İsmi Veren Arap Gördünüz mü?
Gülaçtı, Gülnaz, Gülbeyaz, Safigül...
Bu isimler "Gül" sözcüğünden türetilmiş olan bir anda aklıma gelen isimler ve benim memleketimde sürekli verilen, canlı isimler.(Şebinkarahisar, Alucra, Çamoluk yöresi)
...
Değerli dostlar yukarıda "Bir çırpıda" aklıma gelen kız isimleri özbe öz Türkçe olup, maalesef günümüzde Arapça sayesinde asimile olmuş isimlerdir.
...
İnsanlar nasıl ki daha iyi bir müslüman olalım derken bide baktılar ki Fetö'cü olmuşlar; aynı şekilde daha iyi bir müslüman aile olalım derken, isimleri Kuran da geçiyor diye çocuklarına Arapça isimler koydular ve Araplaştılar.
....
Yukarıda örnek verdiğim isimleri önerdiğim de düşünceli düşünceli; ağız veya burun büküyorlar. Didik didik Kuran da geçen isim arıyorlar; üstelik de yaygın olmayan, kendilerine özel olacak. Bu güzelim isimleri de "Yoz" buluyorlar akıllarınca.
...
Yahu be kardeşim insanı hem dinen bem de insani olarak nitelikli yapan taşıdığı isim değil; yarattığı intiba ve taşıdığı aidiyettir. Kuran da en çok geçen ismi dahi koysanız şerefsize de, puşta da faydası olmaz.
...
Maalesef insanların ekonomik imkanları paralelinde kültürel olgunluğa erişip, nitelikleri de artmıyor. İmkanları artan insanlarımızın hac ve umre ziyaretleri üstelik de her sene tekrarlanarak arttı ve bu vesilelerle Kutsal topraklara giden Türkler adeta Araplaşarak, milli kimliklerinden bir şeyler bırakarak geriye döndüler, dönüyorlar.
...
Burada kesinlikle maksadımız Arap düşmanlığı yapmak değil; Arap Arap gibi olsun, Türk de Türk gibi olsun; bizim istediğimiz budur.
Siz hiç oğlunun ismini Kürşat, kızının ismini Gülnaz koyan Arap gördünüz mü?

Of be, gene mi Kudüs...?
Artık usandırdınız be kardeşim..
Müsebbibi olduğunuz, terk-i beden eyleyen İMANLARIN geri dönüşü için ne yapabilirsiniz; bunun için toplantılar yapıp, sempozyumlar düzenleseniz...

Görevini yerine getirmeyenlere sürekli af; ya getirenlere...
Yeniden yapılandırma, faiz silme,erteleme, bazen de af. Daha devam eden nice nice kıyaklar....
...
Kendimi bildim bileli devletime bir gün dahi bir kuruş borçlu kalmadım.
...
Devlet büyüktür, affeder amenna; ama be kardeşim bizler gibi tüm sorumluluklarını zamanında ve gerektiği şekilde yerine getiren insanları onurlandıracak veya keriz konumundan kurtaracak bir iltiması olamaz mı?

Etnik piçler gene Atatürk ile uğraşıyorlar
Ne kadar aidiyet yoksunu etnik piç varsa aynı gazetede bir araya gelip, "1938 de zulüm bitti" başlığını atmışlar.
22.02.2017 tarihinde saat 09:05 de yapılacak duruşmada bunun hesabını verecekler.

Teşekkürler Bülent Bey.
Bülent Eczacıbaşı, şirkette "Uydurukca" adını verdiği, İngilizce kelimelerin aralarına serpiştirildiği "Plaza Dili"ni yasaklamış. Bu dili kullananlardan kelime başına 5 TL kesecekmiş. Kesilen bu 5 TL'ler Eczacıbası Gönüllülerine gidecek ve okullara sözlükler alınacakmış. Amaç her geçen gün fakirleşen Türkçemize sahip çıkmakmış .
...
"Oha falan oldum yani!..." kepazeliğine dikkat çekerek, idealist duygu ve milli hislerle meseleye ne kadar sahip çıkarak dikkat çekip, bişeyler yapabilme çabasını çok manidar buldum.
Teşekkürler Bülent Bey.

Atatürk'ü Karga Kovalayan Adam gören puşt
Hazırladığı belgeselde Atatürk'ü "Karga kovalayan çocuk" mertebesine indiren, rol için seçtiği çocuğu da Türkiye de hiç çocuk yokmuş gibi Yunanlı seçen, Çanakkale'ye gelen emperyalist askerlerini hümanist duygularla bezenmiş gönül elçileri gösteren, sosyal demokrat kamuflajlı puştun üzerinden Avrupa'ya serzenişin kanıma dokunduğu gibi, adamı Avrupalıların gözünde hiç de hak etmediği itibari kazandırıp, ilahlaştırdığının farkındamısın muhterem. Atık parasız, pulsuz kalmaz. Sayende kazandığı ün ile vereceği konferans ve söyleşilerle sırtı yere gelmeyecektir.
...
Harman yerine, öküzün sıçtığı bok misali; kürekle al at bir kenara.
Yine dün de duramadın, nutkunu bu puşt üzerinden attın.
...
Allah rızası için hele bir sus ki; doğadaki diğer seslerin güzelliğini fark edelim.
...
Para sesi, sus sesi ve kadın sesine hasret kaldık; çünkü hiç fırsat vermedin ki.

''Adam gibi erkek,  'Adam gibi kadın'' 
Erdegen buyurmuş; "Ömür boyu korkuyla yaşamaktansa, bir gün adam gibi yaşa..... kadınları tenzih ederim..." demiş.
....
Muhterem "Adam" denince insanın erkeğini anladığı için doğal olarak kadını tenzih etme ihtiyacı duyuyor.
...
Beyefendi söylediğiniz ile kasdettiginiz örtüşmüyor. "Adam gibi " sıfatı sadece erkekler için değil, kadınlar için de kullanılır. 
Dolayısyla kadınları tenzih etmenize gerek yoktur.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

25 Kasım 2016 Cuma

BENİM SEVGİLİ ÖĞRETMENİM

Sene 1978. Hayata pamuk ipliği ile tutunmaya çalışan ben, ya uçurumdan aşağıya yuvarlanıp gideceğim veya bir merhametli el bana doğru uzanacak ve beni kurtaracak.
...
İşte zayıflığım ve çaresizliğim karşında âciz kalan annemin yetmediği anda bir elin parmaklarını hissettim; saçlarım arasında gezinen, başımı okşayan. Ve sonrasında bir hışımla beni sırtındam kavrayarak kendimi bırakmaya ramak kaldığım uçurumun kenarından çekip alan yürekli, vefakar, bir o kadar da cefakar bir kadın; benim çok sevgili ve değerli Mine Bergüzar öğretmenim seni çok seviyorum. Hayatımda yaşadığım kırılmalarda üç kadın bani hayata bağladılar; annem, Mine öğretmenim ve eşim. Allah onlardan razı olsun.
....
Kişiliğimi bulmamda ve özgüvenimin oluşmasında beni yüreklendiren ve hala koruyup, kollayan çok muhterem sevgili öğretmenime teşekkür ediyor, kendisinin şahsında tüm eğitim camiamızın öğretmenler gününü kutluyorum.
Canım öğretim ellerinden öpüyorum.
Seni çok seviyorum.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

19 Kasım 2016 Cumartesi

ESAS MESELE İMAMIN KİM OLACAĞI KAVGASIYDI




Türkiyemiz de her şey sadece bir kişinin heves ettiği Başkanlık sistemine kilitlenmişse ve hatta 15 Temmuz darbe girişimini dahi gölgede bırakmışsa; 150-200 yıllık askeri okul ve hastaneler kapatılıp, ordunun gen yapısı ile oynanmışsa ve bunun gerekçesi olarak da Türk Ordusu'nun genelinde %1.5 dahi olmayan hain puşt gösterilmişse; buna mukabil en az bu oranda din görevlisi Fetöcü çıkmasına rağmen Diyanet İşleri tasfiye edilmemişse; kimse kusura bakmasın, olup bitenler bizlere dayatılan algılarda gösterildiği gibi değildir. Kabul etmiyorum.
...
Şeklen 15 Temmuz gibi olmasa bile AKP-Cemaat ittifakının ruhunda önce sistem, sonra rejim değişikliğini gerçekleştirmek üzere bir sürec planlanmıştı. Ancak burada "İmam veya Halifenin kim olacağı kavgası'' Türkiye'ye 15 Temmuz'u yaşattı. Bu arada Erdoğan da Gülen de; ABD de, BOP da dahil olmak üzereTürkiye üzerine dizayn edilen ortak projede elbette ABD'nin aracı olduğundan karşılıklı olarak haberdardılar. Türkiye Başbakanı veya Cumhurbaşkanı ABD den randevu alamazlarken, Erdoğan'ın Cüneyt Zapsu marifeti ile ABD Yahudi kuruluşları ve sermayesi ile tanışmasını dün gibi hatırlıyoruz. Bu iltimaslara o zamanlar belki bir anlam yüklemek mümkün değildi ama bugün çok iyi anlayıp, yorumlayabiliyoruz.
...
Aslında yıllar önce T.C Devleti'nin tedricen Siyasal İslam Devleti'ne evrilmesine karar verip, anlaşan taraflar(Cemaat-AKP) birbirlerinin gücünün ne olduğu çok iyi biliyorlardı ve pazarlıklarını da bunun üzerinden yaptıkları besbelli.
Mesela itiraflardan öğrendiğimize göre HSYKya seçilecek 160 hakim ve savcıdan 120'nin cemaatci olması pazarlığı bunun en basit örneğidir. Yüksek yargıya seçilen cemaatçi hakim ve savcıların sayısı ve kimliklerini bizzat hükumete bildiren, hatta dayatan cemaatin; orduya ne zamandan beridir sızıp, hangi komutanlıklarda kimlerin olduğunu bildirmemiş olmalarının mümkün olmayacağını düşünüyorum.
...
Kandırıldık diyenlere sormak isterim; İslam referanslı bir cemaatin sizinle bu pazarlıkları yapıp, ısrarla kadrolaşmak istemelerindeki nihai amaçlarının daha Atatürkçü, daha Cumhuriyetçi ve daha milliyetçi bir Türkiye hayal etmelerimiydi? Buna; bırakalım sizi, sıradan sade bir vatandaşın bile inanması mümkün değildir. Dolayısıyla "Kandırılma" hikayesi; millete bir şeyler izah etme zorunluluğundan kaynaklanan; teskin etmeye yönelik çabanın hikayesidir.
...
Erdoğan 2002 de ne düşünüyorsa hala o noktadır. Sistem değişikliğini başarabilirse, elde ettiği yetkilerle rejim değişikliğine gidecektir. Atatürk'ün bambaşka saiklerle söylediği "Yeni Türkiye" sözüne atıf yapıp, kendisinin icat ettiği ''Yeni Türkiye'' ve "Osmanlıcılık" gibi sinsice algı oluşturma gayretlerinden bunu çok iyi anlayabiliyoruz. Bunu başarmak için cemaatten umduğu destek malum nedenlerle ortadan kalkınca; aynı güce olan ihtiyacını kendisinde toplamak istediği yetkilerle aşmak istiyor ki; ısrarla Başkanlık sisteminde diretiyor. Üstelik henüz 15 Temmuz'un yaraları bile sarılmamışken, etrafımız ateş çemberindeyken, her gün şehit cenazesi kaldırılırken. O'nun niyetinin ne olduğunun Bahçeli bile farkında olmadığındandır ki; her geçen gün " Ülkücülerde birlik, Bahçeli'ye de karşıtlık"artıyor.
Dolayısyla; ne yapıp, edip milletce başkanlık sistemine hayır demeli, bunu başarmalıyız.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com
BeğenDaha fazla ifade göster
Yorum Yap

16 Kasım 2016 Çarşamba

SUSKUNLUĞUNUZUN ADINI KOYUNUZ LÜTFEN

Ben MHP ve Türk milliyetçiliğinin geleceğinden endişe duyarak; ne düşünüyor, ne yapıyorsam bu mival üzerine yapıyorum. 
....
Ancak itiraf etmek isterim ki; MHP Genel Başkanlığına niyetlenen adayların ne oldukları ve ne yapmak istediklerine dair epeydir zihnimde süregelen netlik yerini sisli, buğulu bir hale terk etmeye başladı. Ancak Devlet Bahçeli ve Balgat müdavimlerine karşı muhalif tavrım değişmeyecek, net duruşum devam edecektir.
...
Bizim muhalifliğimiz devletin ve milletin bekası konusunda duyduğumuz endişeye karşın Devlet Bahçeli ve yönetimindeki MHP'nin yetersiz kalması yanında, bize özgü hem camia olarak, hem de ideolojik doğal refleksi gösterebilme yeterliliğini ve yeteneğini gösterememesidir. Yani demem o ki; benim sorunum beka sorunudur.
...
Doğrusu muhalif adayların arkasında, sağında, solunda olmamın nedeni de bu düşüncelerimdendir. Ancak adayların 19 Haziran dan bugüne bir araya gelerek süreç hakında müşterek bir yol izlemek gibi yapıcı düşünce ile hareket etmemeleri de benim için ciddi bir sorun. 

...
Anlaşılıyor ki onların işi MHP yönetimine gelebilmek; bizim umudumuz ise bu adaylardan birisinin Genel Başkanlığında MHP yönetimine gelinerek devlete ve millete sahip çıkıp, endişe duyulan beka endişesini ortadan kaldırmaktır. Hele ki bazı adaylar var ; 19 Haziran dan bu yana ölüler mi, diriler mi haberimiz yoktur. Kardeşim 19 Haziran dan bu güne Türkiye de onlarca olaylar yaşandı bu olup bitenlerle ilgili bir düşünceni bile açıklama gereğini duymamışsan; ''Hangi niteliklerin ile koskoca camiaya lider olmaya niyetlendin. Amacın neydi'' demezler mi adama.
...
Artık iş öyle bir kerteye geldi ki; adaylar bir araya gelip, genel başkanlığı öncelikten çıkarıp müşterek program dahilinde çalışma yapmaları, oluşturdukları sinerjiyi birleştirmeleri gerekmektedir. Aksi durumda samimiyetlerinden şüphe duymamız aşikardır.
...
Meral Akşener'e malum iftira/iftiralar karşısında net tavırlarını dahi ortaya koyamamış adayların suskunlukları onlara birşey kazandırmadığı gibi "Susma, sustukca sıra sana gelecek" sloganının kendi üzerlerindeki tecellisine teker, teker şahit olacaklardır. Zor şartlarda inisiyatif ortaya koyabilenler ancak lider adayı olabilirler. Türk milleti ve Devleti zor bir süreçten geçmekte ve sizler bu konjoktürde iddianızı ortaya koyamıyorsanız; ne Türk milliyetçilerine, ne de Türk milletine umut olabilirsiniz.
...
Yazık oluyor. İnandırıcı olabilmeniz  ve kendinize güvebilmemiz için ne yapıp, edip bir araya gelmelisiniz. Bir adım öne çıkmışsanız bunun gereğini yapınız ya da ''Bizden bu kadarmış'' deyip kenara çekiliniz.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

13 Kasım 2016 Pazar

BİLİM ADAMI, ÇOBAN VE DEMOKRASİ PARADOKSU

Cumhurbaşkanı Boğaziçi Üniversitesinin kendi bünyesinde yaptığı rektörlük seçiminde aday olan ve  %86 oy alanı değil, oylamaya dahi girmeyen, YÖK'ün önerdiği isimlerden birisini atadı.
...
Hani, Cumhurbaşkanı her vesile ile sandıktan çıkana saygı duyulması gerektiğine vurgu yapıyordu. Peki bugün bilimin eşiği, beşiği olan üniversitelerde rektörlük seçimlerinde bu olup bitenlere ne diyeceksinz sayın aktroller. 
Cumhurbaşkanı bu manada en çok oyu alanı atamak gibi bir hakkın teslimini düşünecek olsaydı inanınki 15 Temmuz gecesi olduğu gibi muhalifler bile kısmen de olsa yanında saf tutar, başkanlık sistemi adına ümitvar olabilirdik ama hepimize, "Başkanlık sistemi mi; Allah korusun" dedirtiyor.
...
Cumhurbaşkanı hep fiili durum yaratıyor ya; bu rektörlük seçimleri için de fiili durum yaratıp, en çok oy alan adayın atamasını yapsaydı ya. Mevcut demokrasinin bu millete dar geldiğini idda edip, daha ileri demokrasyi vaad edenlerin; yüzlerce bilim adamının hür iradeleri ile düşünerek seçip belirlediği adayın seçilme amaçlarına uygun olmadığı kararını vermek hangi ''Demokrasi namusu'' kaldırabilir.
...
Türkiye'nin halihazırda sahip olduğu demokrasi kültürü Başkanlık sistemini kaldıracak olgunlukta olmayıp, başkanlık sistemine geçilse bile her seçim sonucunda dikdatörler yenilenmesi dışında bir halt olmaz.



Devam ediyorum;
Türkiye de demokrasi kültürü içselleştirilmiş değil. Buna başkanlık sistemine öncülük edenler de dahil.
Türkiye de ''Olağanüstü Hal'' şartlarında; her gün bir yerlere baskın yapılarak, muhalefetin susturulması tehditi altında, insanlara salınan korku ile kim muhalefetliğini nasıl yapabilecek Allah aşkına. ''Baba yeter artık yazma'' diyen evlatlarımın tedirginlikleri benim yanlışlarımdan değil, ülke yönetiminin ta evimize kadar girerek; çocuklarımıza dahi yaşattıkları korkudandır
...
"Çoban'nın oyu benim oyum ile aynı mı sayılacak" diyenleri millete şikayet edip, "Seni aşağılıyorlar" diyen; bırakalım çobanı, akademisyen oylarını hiç hükmünde değerlendiren muhterem; çobanın oyuna sahip çıktığı kadar niçin akademisyeninkine sahip çıkmaz. İşte böyle bir zihniyetin öncülüğünde sistem değişikliğine gidilmesi tehlikelidir.
...
Gerek Bahçeli, gerekse Erdoğan; demokrasiyi kendi amaçları doğrultusunda kullandıkları sürece helal, başkaları için ise haram olarak görüyorlar. Kendisine içkiyi serbest, millete ise yasaklayan padişah gibiler



...
Yahu siz kimi kandırıyorsunuz be.
Biriniz Türkiye'nin en yetişmiş insanlarının %86'nın oyu ile seçilmiş akademisyenine bir "Çoban" kadar değer vermiyor; diğeriniz delegenin %60'nın yasalarla teminat altına alınmış hakkını gasp edip, kullanmasına izin vermiyorsunuz. Ve çok gariptir ki; demokrasimiz ile ilgili değişime; demokrasiye çifte standard getiren, içselleştirememiş sizlerin öncülüğünüzde gidilmesi Türk milleti için büyük bir talihsizliktir.
...
''15 Temmuz Darbe girişimi'' ile demokrasimize müdehaleyi fırsata çeviren, Eminönü meydanındaki eski karambolcüler gibi ülkücü iradenin tecelli etmesini bir karambolle, siyasi hasmımızla işbirliği yapıp, engel olanların eylem birlikteliği ve otoriteyi korumak adına güç birliktelikleri kesintisiz devam ediyor. ''Alo Fatih hatları'' devam ediyor. 19 Haziran 2016 dan beridir Ümit Özdağ, Sinan Oğan, Özcan Yeniçeri, Yusuf Halacoğlu gibi strateji ve tarih uzmanı kişiler, konjukturel ortamın da var olmasına rağmen; sadece ve sadece siyasi kimliklerinden dolayı CNN Türk, Habertürk, NTV gibi çok izlenen Merkez Medyaya ait kanallarında çıkarılmıyorlar veya davet edilmiyorlar. İslam'dan öte icat edilmiş din ile efsunlanımış beyin bana soruyor ''Meral Akşener ortalıkta gözükmüyor, milletten kaçıyor'' diyorlar. Oysa başkanlık sitemine gidilen yol kesinlikle kazanmaya yönelik olup, şartları da  bilhassa Erdoğan, Bahçeli ve hükümet tarafından belirlenip, uygulamaya konuyor. Dolayısyla çıktıkları bu yolda en büyük ciddi engel olarak MHP parti içi muhalefeti gödükleri için muhalefeti milletin önce gözü önünden, sonra da gönlünden uzak tutmak istiyorlar. Allah aşkına bir Ümit Özdağ veya Sinan Oğan'ın özellikle 19.6.2016 dan buyana Irak ve Suriye de olup, bitenlerle ilgili bir kelam edememe ihtimali olabilir mi; ama edemediler, ettirmediler; niçin, MHP de muhalif sesler unutulsun; milletin ve ülkücülerin vicdanlarına hitap edilemesin, MHP ülkücü vicdanın inisiyatifine geçmesin; dolayısyla başkanlık sistemine doğru sağlimen gidilebilsin.    
...
Dolayısıyla ülkesini ve milletini seven herkesin hayır demeye hazırlanması ve bu amaçla çalışma yapması gereklidir. Malum iki kafadara ne inanıyorum, ne de güveniyorum.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

9 Kasım 2016 Çarşamba

DONALD TRUMP ÜZERİNE.....

DONALD TRUMP kazandı. Bu adam; benim ülkemin milliyetçisi olmam gibi, o da kendi ülkesinin milliyetçisi; bu kadar basit.
...

Neymiş efendim; adam müslüman göçmen kabul etmiyormuş falan, filan. Trump'ın bu tavrını yadırgayanlar "Müslüman veya İslam dünyası" denildiğinde; özellikle tam demokrasinin hakim olduğu, insan haklarına saygılı hukuk devletlerinde neyin anlaşıldığının farkında değiller.
... 
Beyler siz hala Türkistan Alperenleri'nin Türk ve İslam olmanın şuuru ile gönülleri fethettikleri çağlarda olduğumuzu mu sanıyorsunuz Allah aşkına. Bugün maalesef batı dünyasında İslam denince akla kan ve gözyaşından başka bir şey gelmiyor.
...
Bir Norveç vatandaşı olduğumuzu ve bir an için kendimize iman edeceğimiz bir din aradığımızı düşünelim. Sormak isterim; hangi akıl bugünkü müslümanların haline ve İslam coğrafyasına bakarak müslüman olmayı ister. Kendi ülkemizde dahi çocuklarımızın din seçimini serbest bırakacak olsak yine kaç ailemizin çocuğu anne ve babasına imrenerek İslam'ı seçer. Müslüman veya iman ehlinden olmak isteyenlere ilham kaynağı;  rafta Kuran-ı Kerim'in olması, iki büklüm bir ihtiyarin arasıra namaz kalması veya kastının ne olduğu bilinmeyen ezan sesinin duyulması değildir elbette. İslam, ritueller üzerinden değil, insanlığa kazandırdığı erdemler üzerinden anlatılmalıdır. Bugün özellikle de üçyüz yıl önceki camilerin kötü taklidi olan görkemli beton yığınları dışında ne yapılıyor islam adına. Müslümanlar düşünüp, sorgu suale kalkışmasın diye tasavvuf ve İslami felsefe dersleri kaldırıldı.
...
Türkistan Alperenleri; Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre, Hz. Mevlana, Somuncu Baba, Güllü Baba gibi İslam öncüleri bugünkü İslam coğrafyasında var olabilselerdi şayet; Trump da aynen İstanbul'un fethinde papazların yaptığı gibi müslüman göçmenlere "Buyurun efendim, şeref verirsiniz" diyecekti belki de. ...
Dolayısıyla her ne hikmetse Trump'dan ümitliyim, çünkü gerçekçi ve adam kıvırmadan içidekini dışarıya aksettirdi. ABD çıkarları için göç politikasını yanlış buluyor ve kendi kafasındaki "Terör ile özdeşleşmiş, kafa kesen caniler" her ne şekilde olursa olsun, ABD sınırları içinde barınmamalıdır diyor. Hepimiz kendi ülkemiz için benzer şeyleri düşünebiliriz.

...
Trump paraya doymuş adam. Belki bundan sonra insanlığa vereceği hizmetler ile kendini tatmin etmeyi düşünecektir. İş dünyası ve sermayeyi tanıyor. Bu alemin dilini, daha doğrusu puştluğunu bildiği için her zaman niyetlerinide okuyabilir. Yani demem o ki; uluslararası emperyal sermayenin niyetlerini çok iyi okuyabilir. Şimdiye kadar ABD başkanlarını sermaye yönlendirediliyordu oysa bugün bizzat sermayenin içinden birisi başkan oldu. Dünya alem kampanyayı Trump aleyhine yürüttü ama lehine sonuçlandı. 
 Alışılagelen usullere kafa tutup istediği sonucu elde etti. Her ülke özellikle dış siyasetlerini güncellemek durumundalar artk.
....
Turkiye okarak mademki her şeye burnumuzu sokup eş başkan olabiliyoruz, Trump'u da "Sen insanlığın içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulabilmesi için bir şanssın" denilerek bu yönde motive edilebilinir. Bence Erdoğan kutlama mesajında bunu dile getirmelidir.
...
Evet, ben Trump dan ümitliyim. En azından dayatılan isim değil; buna rağmen başkan oldu. Dünya insanlık alemi için bir şans olabilir.
...
Bu arada ciddi ciddi Fethullah Gülen iade edebilir ve Gülen de gelip mahkeme huzuruna çıkarak "Ne yaptıysak beraber yaptık; ahanda tarih, cilt, sayı, sayfa, paragraf da şu...." derse; yandı gülüm, keten helva.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

7 Kasım 2016 Pazartesi

ERKEK GİBİ KADIN DEĞİL ERKEKLERE ÖRNEK KADIN



Meral Hanım'a daha önce paralelci olduğu iftirasını atan ama karşılığında "Bu iddiasının delilini ortaya koymayan alçak oğlu alçak, şerefsiz oğlu şerefsizdir" sıfatını alıp, kabul edenler aynı yönteme kaldıkları yerden devam ederek; bu sefer yine Meral Hanım'ın HDP'yi ziyaret ettiği iddiasını ileri sürerek "Şerefsiz oğlu şerefsizliklerine" devam ediyorlar.
...
Aslında Meral Hanım'a yapılan bu psikolojik zulüm; kendisinin ne derece ciddiye alınarak mevcut otoriter (MHP yönetimi de dahil) yapının çekindiği figür olduğunu gösteriyor. Oluşturmak istedikleri algı üzerine boşluk bırakmıyorlar ki; Türkiye de muhalif güçlü bir sese karşı teveccüh oluşmasın. Onlar da çok iyi biliyorlar ki bırakalım yandaş medyayı; eğer Meral Hanım'a Merkez Medya kanallarında (CNN Türk, NTV, Habertürk) üst üste programa çıkma fırsatı tanınsın; siyasi arenanın yapısı, kimyası değişecektir. İşte ondandır ki hükümet MHP ilişkilerinde tarihi bir süreç yaşanıyor.
...
 Yine her vesile ile milleti önemsediklerini onlardan aldıkları oy ile ifade edenlerin; bu kadar ahmakça hazırlayıp, uygulamaya koydukları "Meral Akşener senaryoları"na ülkücüleri inandırabileceklerini sanan ahmaklar; savunmasız insanlar üzerine yazdıkları bu iğrenç senaryolar hakkında tarih elbette bir gün yazacak; aynen 1960 ihtilalinden sonra yazılan don, külot davaları veya gençlerin kıyma yapılması hikayeleri veya Ergenekon davasında camilerin bombalanacağı; ya da Kabataş da yetmiş gencin türbanlı bir kadının üzerine işemeleri senaryoları gibi.
...
Ancak çok garibime giden MHP'deki diğer muhalif adayların Meral Akşener için ortaya net tavır koyamamaları. 
Kardeşim delikanlıca ortaya çıkın; ya inandığınızı ya da inanmadığınızı söylesenize. 
...
MHP Genel Başkanlığına soyunan insanlar olarak sizler mağdur edilen, itilen kakılan, psikolojik baskıya ve siyasi işkenceye tabi tutulan, ülkücülük hukukunuz olan bu insan için net tavır ortaya koyamayacak kadar acizseniz hangi hakla önümüze düşüp, bizler için liderliğe soyunuyorsunuz. Eğer bildiğiniz somut bir şey var da Türk milliyetçilerinden bunu saklıyorsanız, en azından kendi adıma sizlere hakkımı helal etmem. Sizler yüklenmek istediğiniz misyonun gereğini yapmadığınız sürece MHP üzerine oynanan oyunların taşoranı konumunda kalıyorsunuz bilesiniz. Ekranlar Meral Hanım'a kapatıldı da size kapatılmadımı ki. Aklınızı başınıza toplayın Türkiye'nin geçmekte olduğu tarihi bir dönemeçte Türk milliyetçileri adına inisiyatifinizi ortaya koymanızı bekliyoruz. Mearl Hanım'a karşı yapılan zulüm karşısında sessizliğiniz utanç verici.
...
Size bir şey söyleyeyim mi; bu sessizliğiniz Meral Hanım'ı yüceltir, sizi de unutturur bilesiniz.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

5 Kasım 2016 Cumartesi

KILIÇTAROĞLU KENDİNE GEL


İşte CHP'nin handikapı bu; geleneksel sol ideolojinin hümanist düşüncesinin sınırının CHP de nereye kadar olduğunun belirlenememiş olmasıdır.
...
Zamanında Erdal İnönü'nün SHP'si etnik bölücü Kürt hareketini meclise taşıyarak meşrulaştırıp, bugün olup bitenlerin müsebbibi olmuşlardır. CHP geleneğinin geçmişte etnik ayrımcılın meşrulaşmasına verdiği bu destek ile AKP'nin iktidara geldiğinden beridir; bırakalım HDP'yi, PKK ile doğrudan muhatap olması ve nihayetinde açılım süreci ile hendeklerin kazılmasına, mühimmatların malum bölgemizin her köşe bucağına yığılmasına göz yumulması gibi tarihi vahim hatalar güzelim ülkemizi bu hale getirdi.
...
Maalesef bugün AKP muktedir olma gücünü koruma ve kollama adına; CHP de sol jargonun hümanist felsefesine takılarak bu devleti kuran ve kendi uhdesinde anlam kazanıp, icraya dökülen kurucu felsefeye ters mantalite ile HDP'lilerin tutuklanmalarına yaklaşımlarında olduğu gibi Güneydoğu da olup bitenleri ABD tezgahı olarak (Fetö de olduğu gibi) görmeyip, sürekli  ''Kürt sorunu'' olarak görmek gibi tarihi hataların bedelini ödüyoruz.
...
Sayın Kılıçtaroğlu şimdi de hiç bir zaman Mehmetciğe, hatta kundakdaki bebeğe dahi kurşun sıkanlara otuz senedir terörist diyemeyen ve mecliste olup da tüyü bitmemiş yetimin hakkı üzerinden maaş alanların tutuklanmaları karşısında "Seçimle gelen, seçimle gider" diyor.
...
Sayın Kılıçtaroğlu, onlar seçimle gelmediler ki; terörün omuzlarında meclise taşındılar.

... 
Sormak isterim ki; MHP'nin Şırnak Hakkari, Silopi veya Mardin de seçim bürosu açma veya sade bir vatandaşın arabasında bu ülkenin bayrağı olduğu halde saydığım kentlerde dolaşma şansı olmuşmudur? Ama HDP bu ülkenin her yerinde istedikleri gibi teşkitlanabilmişlerdir. Ama şunu söylemekle sonuna kadar haklısın; hendekler kazılılırken, tüneller açılırken iş makinalarını verenlerin yanında, bunları gördüğü halde görmemezlilten gelen açılımı yürütmekten sorumlu Beşir Atalay, Afkan Ala, Davutoğlu ve tabi ki esas talimatı veren reis; bunlar nerelerde diye haykırarak demokrasiye asıl böyle sahip çıkarak millet adına hesap sormayı deneyip, savcıları göreve çağrsana.
...
HDP'nin "Seçimle gelmesi" hadisesi; malum terör örgütünün inisiyatifinde yaratılan fiili dayatmalarla gerçekleşen bir neticedir. Seçim ve demokrasi ile hiç bir alakası yoktur. CHP'nin sol jargonun hatırı için hümanist duygularla HDP'ye sahip çıkmak; belki bazı siyasal görüşlere yakışabilir ama devletin kuruluş felsefesine imza koymuş CHP'ye hiç yakışmaz.
...
Töre pirim veren ve arasına mesafe koymayanlar her ne gerekçe ile olursa olsun; demokrasinin niğmetlerinden yararlanamaz, koruyucu şemsiyesi altına da giremezler; bedeli de neyse öderler.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com



30 Ekim 2016 Pazar

HAS ADAM YUSUF HALACOĞLU


Mehmet Soral-Yusuf Halacoğlu
Bu akşam(29.10.2016) "Ahde Vefa 78'liler Derneği"in de MHP Kayseri Milletvekili Yusuf Halacoğlu Hocamızı dinledik.
...
Hocamız insanın birey olarak ilk önce kendisini tanımanısı gerektiğini; bunun başarabilinmesi için de insanın en büyük dayanağının Kuran-ı anlaması ve rehber edinmesi gerektiğini bilhassa vurgulayarak; başkalarının aklına, fikrine kudsiyet atfederek; peşlerinden gidilmesinin Islami anlamda da doğru olmadığı üzerine adeta bir ilahiyatcı gibi bilgiler verdi. Kuran'ın anlaşılması konusunda din adamlarının çabalarının olmadığını, bu konuları ilahiyatcı hocalara da söylediğini ifade etti. Özellikle Kuran-ı Kerim'in mealinin okullarımızda okutulması gerektiği hususunu dile getirdiğini ama AKP tarafından bilhassa kabul edilmediğini hayretler içinde dinledik.
...
Bir tarihci olarak olarak Geleneksel Türk Devlet yapısı ve yönetimi üzerine geniş izahatlardan sonra günümüzde hükümet etme ve yönetme zaafiyetleri üzerine görüşlerini aktarıp, kendince gördüğü eksiklikler ve giderilmesi üzerine projelerini anlatarak ne kadar Türkiye ve Türk milleti üzerine kafa yorduğuna dinleyerek şahit olduk.
...
Özellikle 15 yıl süren Türk Tarih Kurumu başkanlığı döneminde Atatürk " ün vasiyeti gereği açtığı dava ile İş Bankası gelirinden aktarılması gereken parayı alabildiklerini ve böylece bir çok çalışma için imkan elde edildiğini ifade etti. Bu imkanlar ileTürklerin Ermenilere değil, Ermenilerin bizzat Türklere karşı yaptıkları katliamları; yaptıkları kazı çalışmaları ile toplu mezarları bulup, belgelediklerini ve arşivlediklerini geniş açıklamalarla izah ettiler. 
...
Özellikle malum Ermeni meselesi üzerine Ermeni Diasporası'nın tezlerini cürütmek ve Türk tarihini iftiralara karşı aklamak için özel gayretleri ile özellikle Rus ve Amerikan arşivlerini tarayarak binlerce sayfa belgenin tasdikli süreçlerini alarak Devletin arşivlerine kazandırdığını ifade etti. Hakikaten Allah razı olsun; Yusuf Hoca sayesinde artık özgüven dolu bir şekilde T.C Devleti onlarak her zaman ve her yerde Ermeni meselesinde devlet olarak kendi tezlerimizi belgelere dayandırarak hodri meydan diyebiliyorsunuz.

Bu arada tarihi belgelerin tasnifi ve arşivleme ve yedekeleme sistemi üzerine Japonya'ya giderek bilhassa araştırma yapıp, kendilerine has bir ''Analitik sistem'' geliştirip, uygulamaya koyduklarını ve artık bir çokları tarafınadn bu sistemin kullanılır olduğunu ifade ettiler.
...
Özellikle MHP iç siyasetine girmek istemedi. Bilim adamı ahlakına sadık kalmak suretiyle doğru bildiğini her zaman ve her yerde  ifade etmeyi ilke edildiğini belirterek; gerek mecliste, gerekse parti içi siyasette de buna özen gösterdiğini ifade etti. 
...
Hem ülkücü, hem bilim adamı; hem de çalışkan bir insan olunca; elbette insanın hası da o oluyor.
...
Sayın Erhan Öztunç abimin şahsında Ahde Vefa 78'liler Derneği yetkililerine ve Sayın Hocamıza oğlum ve kedim adına teşekkür ediyorum.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

27 Ekim 2016 Perşembe

FATMA ŞAHİN'İN BİR KONUŞMASINA DAİR...

Bu "Cemaat" denen yapıdan ilk şüphem; yıllar önce, zaman gazetesinde Herkul Milas denen adamın "Milliyetçilik bir ruh hastalığı halidir, bu tip insanlardan uzak durulmalı" şeklinde özetlenebilecek bir yazısından sonra netleşmişti. O zamanlar henüz AKP bile kurulmamıştı. Bu aşağılanmanın öfkesi ile zaman gastesini arayıp, benim paramla sizi bana sövdüremem deyip, aboneliğimi derhal iptal etmelerini istemiştim. Yine öfkem dinmeyince zamanda yazan Yavuz Bülent Bakiler'i arayarak Herkul Milas denen bu adama nasıl göz yumabilecekkerini sorgulamıştım. O da "Ha öyle mi; bi bakayım" demişti. (Şimdi de Atatürk'ün müslüman olmadığını söylemiş; o da ayrı bir garabet. Velevki müslüman değil; benim için Türk olması da yeterli. Öyle müslüman var ki; onların şerrinden Türklüğüme sığınırım)
...
Yani demem o ki; biz duruşumuzu inanç ve ilkelerimiz paralelinde belirleyip, yaşantımız da ona göre dizayn ederiz.
...
Sayın zamanın Bakanı ve günümüz Antep Belediye Başkanı Fatma Şahin Hanım yazımın eki olan konuşmasında; Fethullah Gülen için övgüye dair söylenmedik bir söz bırakmamış ve benim gerçekten tüylerim diken diken oldu dinledikce.
...
Her siyasal görüş geçmiş dönemlerde bu cemaati kendi perspektifinden takip etmiş, değerlendirmiş olsalardı; işin foyası ortaya çıkacaktı ama çıkmadı. Niçin; çünkü gücü elde tutup, iktidarda kalmak ve menfaat ilişkisini maksimum noktada tutmak gerekiyordu.
...
Belki de biz Türk milliyetçilerinin ve MHP'nin paralele dair zokayı yutmamamızın nedeni sorgulayıcı olmamızdı. Eğer AKP varlığını ve gayesini üzerine oturttuğu İslami geleneğe dair "İnanmışlık ve adanmışlık" üzerine değerlerini muhafaza edip, koruyup, kollamaya iktidar olmak kadar önem verseydi "Paralel zokası"nı yutmayabilirdi. AKP "Dinler arası diyalog" ucubesini duyar duymaz "Ne iştir lan bu saçmalık" diyebilseydi ama diyemedi, diyemediği gibi cemaat telkinleri ile "Üç mabet bir arada" ortak projeler üretip, uygulamaya koydular. İnanç ve ilkelerini kaybetmeyi iktidar gücünü kaybetmeye yeğlediler. Ama o zamanlar Türk Milliyetçisi bir Prof. ,Yümni Sezen Hocamız "Dinler arası diyalog" saçmalığına reddiye anlamında kitap yazdı; bu kitap bile AKP'yi uyandırmaya yetmemişti.
...
Siyasal alt yapını islami referanslara atıflar yaparak oluşturacaksın ama islam'a en büyükk darbeyi vuracak olan "Dinler arası diyalog" zoksını kabulleneceksin; olacak iş mi Allah aşkına. Buna karşı çıkmak sizin doğal refleksiniz olmalıydı. Yümni Hoca niçin yutmadı, ben niçin yutmadım. Çünkü o da, ben de her zaman için gücün değil inanç, ülkü ve ideallerimizin takipçi olduk da ondan.

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com
https://www.izlesene.com/liste/fethullah-gulen