29 Haziran 2017 Perşembe

TEZEK KOKUSU

Tezek kokusu Anadolu insanının teneffüs ettiği ilk parfümdür
Tezek kokusu Anadolu insanının teneffüs ettiği ilk parfümdür aslında. Dünyaya gözümü açtığımda, ben de o kokunun içinde bulmuştum kendimi. Muhtemelen Nobel ödüllü değerli insan Aziz Sancar da tezek kokusunu teneffüs etmiştir.

Köyümüzde, kış günlerinde ahırda, hayvanların içinde, soğuktan korunmak adına tezek kokusunda saklambaç oynardık. Kader bizi büyük şehir İstanbul'a göçe zorladıktan sonra da; her kurban bayramı arifesinde gelen kurbanlıkların kokusunu teneffüs etmek, çocukluğuma dair nostalji yaşamak için onları ziyaret eder, hayvanlar üzerinde elimi gezdirerek severdim. Yani demem o ki; adalet için yürünen yol güzergahlarına tezek dökmek, benim gibi adalet isteyenlere olsa olsa güç verir.

Eğer mümkünse tüm E-5 güzergahı boyunca döksünler isterim. O tezek kokusunun zararı olsaydı; ne Aziz hoca Nobel ödülü alırdı, ne de benim gibi birileri bankacı; şu veya bu olurduk. İstiklal savaşı sırasında ninelerimiz kağnı ile tezek kokusu eşliğinde cephane taşımışlardı; öyle deği mi. Kısaca tezek kokusu güzeldir, her derde devadır. O tezek konularının yaygın olduğu dönemlerde daha özgüven dolu, nitelikli insanlar yetişiyordu bu ülkede. Elinizde ne kadar tezek varsa dökün yollara; belki her tarafına "Bok kokusu" sinmiş ülkemi dezenfekte edebilir.


''Ana akım medya'' da ''Alo Hans'' hattının devreye girmesi
Almanya, AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın Almanya'da yaşayan Türklere hitap etmesine müsaade etmiyor. 

Hay Allah, ne tesadüf değil mi; aynı Almanya 1 Kasım 2015 milletvekili seçimlerinden beridir gerek görüntülü, gerekse yazılı ''Ana akım medya'' da ''Alo Hans'' hattının devreye girmesiyle verilen talimatlar doğrultusunda; Meral Akşener, Ümit Özdağ, Sinan Ogan, Yusuf Halacoğlu, Özcan Yeniçeri, Atilla Kaya, İsmail Ok, Nuri Okutan, Oktay Vural tam ondokuz aydır ekranlara çıkıp,''Alman milletinin'' vekilleri olarak ülkede olup, bitenler üzerinden duygu ve düşüncelerini açıklama fırsatı bulamıyorlar; zira isimlerine karşı ambargo uygulanıyor. Alman milleti ''Bu insanların siyasi kimliklerinden vaz geçtik, akademik birikimlerinden bile faydalanamıyoruz'' diyerek sitem ediyorlar(!)

Aslında AKP Genel Başkanına izin verselerdi söylemek istediği şey gayet insaniydi; ''Bu yaptıklarınız ülkenize yakışmıyor. Oysa siz ki; insanlık adına, medeni dünyaya yüzyıllardır katkısı olmuş bir milletsiniz. Bırakınız insanları; söyleyeceklerini söylesinler, anlatacaklarını anlatsınlar(!) 


Kem söz sahibine aitir
Ozan Arif'in sözleri; bir "Canın" etinin pense ile çekilip, mengeneye sıkıştırılması halinde can havliyle söylenmiş sözleridir. Söyleyene değil, biraz da söyletene bakmak lazım. Ozan Arif'in kime ne söylediğinden öte, Türk milliyetçisi bir ozanın dilini kirletmesine üzülürüm doğrusu.

Çok garip değil mi? Siyasiler birbirlerine "Ağır söz" söyleyince tahammül edebiliyorlar ancak halktan birisi onlara ağır söz söyleyince hemen ümüğünü sıkmak istiyorlar. 

AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın Sayın Bahçeli'ye yaptığı hakaretler karşısında bizatihi AKP'liler ile yaptığım kavgalar, kırdığım kalplerin haddi hesabı yoktur. Ancak Sayın Bahçeli bizim kadar bile tepki gösterip, Ozan Arif'e olduğu gibi Erdoğan'a dava bile açmadı. Aksine tüm ülkücü camianın tepkisine rağmenkendisi ile kanka oldu. Aradaki fark nedir peki; Ozan Arif'in seçilmiş siyasetçi olmaması mıdır.

Herkes haddini bilirse; hiç bir yetki suistimal edilmez, değer aşınmaz, sınırları zorlanamaz.

Gece yarısı olmuş, canım müthiş sigara istiyor. Aksilik ya; sigara da bitmiş. Bu arada oğlum; biliyorum sigara içiyor ama saygınlığımı muhafaza etmek, baba oğul ilişkisinde seviyeyi korumak, haddi aşmamak adına sabaha kadar sigara özlemi ile uykusuz kaldım, oğlumdan sigara istemedim. "Oğlum hele bir dal sigara ver" demiş olsaydım, illa ki bir şekilde karşılıklı olarak aramızdaki "Dil, üslup, tutum ve davranış" şekli değişebilecekti.

Yani demem o ki; baba babalığını, ana analığını, evlat evlatlığını, lider liderliğini bilirse; partili de partililiğini bilecektir. 748 delege noter tasdikli imza toplayıp, genel merkeze verdiyse; Sayın Bahçeli'nin yapması gereken sorumluluğunu bilip, saygı duyması gerekirken; sergilediği tutum ve davranış ile "Saygınlığının" tükenişine neden olmuştur. Ülkücü vicdanın imbiğinden süzülüp gelmiş 748 delegenin bütün kimliklerini, sıfatlarını yok kabul edeceksin; bu kadar refüze etmek yetmiyormuş gibi bu saygın ülkü devlerinin duruşunu, cumhuriyet tarihinin en alçak paralel yapılanması fetö ile örtüştürüp, onlarla kucak kucağa olmakla itham edeceksiniz. Peki bu itham, kendimizi muhalif diye tanımladığımız bizlere yapılabilmiş en büyük küfür değil midir.

Velhasıl kelam; Ozan Ozanlığını, lider liderliğini kirletmişlerdir. Ülkücü vicdanın sesi olabilirim ama kirli dilin tarafı olmayacağım.


Ümit Özdağ ''Erdoğan dabe tarihini biliyordu''
Ümit Özdağ bir iddia ortaya attı ama "Ey..." diye başlayıp, devam eden cümlelerle karşılık veren yoktur. Ne demişti Sayın Özdağ " Erdoğan darbenin tarihini biliyordu". Ümit Bey ne demek istedi bilemem ama benim anladığım "darbenin kontrollü" şekilde olduğudur. Peki buna benzer iddiaları dile getiren Sayın Kılıçtaroğlu'na anında cevap veren "AKP Genel Başkanı Erdoğan" ve trolleri niçin Ümit Bey'in iddiasına cevap vermiyorlar.Benim kanaatim odur ki; istihbarat ağı ve edinme yolları kuvvetli, siyaset bilimcisi Ümit Özdağ ile bu konuda polemiğe girmeye cesaret edemiyorlar gibime geliyor.

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

25 Haziran 2017 Pazar

OKULLARDA MESCİT GENELEGSİ ÜZERİNE

Okullara mescitler açılacakmış. Yahu bırakın bu işleri; taşa, toğrağa mekana, görselliğe yatırım yapmayın. 
İman etmiş herkes için her yer mescittir. Bence, ille de öğrenciler için bir meşgale düşünüyorsanız; her okula atölyeler açın ki; çocuklar hayal dünyalarında tasarlayıp, düşündüklerini pratiğe dökerek, yansıtabilsinler. İleriki yıllarda meslek seçiminde illaki çok faydası olacaktır.
...
Geçenlerde iftar yemeğinde, milli meseleler ile hamhal olan, mesleğinin problemleri ile dert sahibi olmuş milli eğitim müfettişi ile tanıştım. İmam Hatip okullarından birisine teftişe gitmişler. Öğrencilerin %20'si disiplin cezası aldığını tesbit etmiş. Sebebinin; hükümetin milli eğitim politikası gereği, sürekli imam hatip okullarına ağırlık verilerek, sayısının artırılmasının gaye edinilmesi nedeniyle yüzlerce farklı alanlara yeteneği olan öğrencilerin almış oldukları puanları gereği hepisinin imam hatip okullarına yönlendirilmesi olduğunu söyledi. Dolayısıyla, çocukların çoğu isteksiz, aile baskısı ve yönlendirmesi ile bu okullara gitmek zorunda kaldıklarını ifade etti. Doğal olarak yaşadıkları mutsuzlukları onları istem dışı, uygunsuz davranışlara itiyor. ''Altın nesil'' yetiştirme adına yapılan bu emrivaki uygulama ile bir çok cocuğun okumaktan soğuyup, aylak aylak sokarklarda gezerlerken; istismarcıların tuzağına düşebilecekleri gibi bir tehlike sözkonusudur.
...
Bize ibadet mekanlarının sayısının artması değil,iman etmiş,samimi insanların, gençlerin sayısının artması lazım. Niçin Allah'ın ilk emri ''Oku''manın, yani Kuran'ın tercümesi ve açıklamasının okunmasını sağlamak üzere ders olarak müfredata koymuyorsunuz. İnsanların Kuran-ı anlamasından ve öğrenmesinden niçin bu kadar korkuluyor.


Pratikte bu işin uygulanabilirliği mümkün değildir. Yahu anlasanıza Allah aşkına; fetö bugünkü aşamaya gelmek için okul dışı imkanları ve mekanları kullandı; ya bu proje ile sağlanan imkanları da kullanmış olsaydı.
...
Pratikte yaşanabilecek hususlar;
''Filanca öğrenci nerede oğlum''
''Mescitte hocam''
''Ali Nerde''
''Abdest alıyor hocam''
''Veli nerde''
''Şu anda imamlık yapıyor hocam''

''Sınav başlıyor çocuklar''
''Hocam Ali'yi bekleyelim mi, namaz kılıyor''
''Hasan dün niçin sınava girmedin oğlum; namaz kılmaya gitmiştim hocam''

Sınıfta olmayan çocuğun mescitte olabileceği zannının nelere sebebiyet verebileceğini kestirmek çok zor.  Gençliğine dişini fırçalamayı bile alışkanlık haline getirmeyi bir türlü başaramamış devlete; gençliğin zamanında namaz kılamaması mı dert oldu Allah aşkına.

Düşünebiliyormusunuz; dini fererans üzerinden yapılan peşin satış keyfiyetinin neden olacağı kabusları. Hangi öğretmenin; öğrencisinin mazeretini mescitte kıldığı namza refere etmesi durumunda sesini çıkarabileceğini düşünebilirsiniz.

Okulda mescit işi, milli eğitimde kaos demek olacaktır. Tarikat yayılmacılığı ve terör odaklı sızmalara devlet eliyle imkan sağlamak olacaktır.  Bir anlamda öğrencilere dokunulmazlık elbisesi giydirmektir. Bu uygulamayı suistimal edebilecek öğrenciye dokunan yanacaktır, şimdiden söyleyeyim.

Bunca yaşanmışlıklara rağmen hale ders çıkarmamak neyin nesidir Allah aşkına.

''Kızım niçin zayıf aldın''
''Baba namazdaydım, sınava yetişemedim''
''Hocam Ayşe'yi niçin sınava almadınız''
''sınava geç kalmıştı müdür bey''
''Olur mu hocam; bekleyemezmiydiniz; çocuk namazını mı bozsaydı''

Allah rızası için bir şey yapmak istiyorsanız; Kuran'ın tercümesini ve açıklamasını her sene başında talep edecek öğrenciler için zorunlu ders olarak belirleyin, millet dinini öğrensin.
Yoksa siz, dini bilinçlenme sonrası yeni neslin algılarla güdülemeyecek olmalarından mı korkuyorsunuz?
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

20 Haziran 2017 Salı

GÜNDEME DAİR BAŞLIKLAR

 Siz hala MHP'yi gündeminizde mi tutuyorsunuz?
Siz hala MHP'yi gündeminizde mi tutuyorsunuz; yazık ediyorsunuz kendinize. Oysa ki; Ergenekon'dan çıkmışız, yaşanacak güzel günler bizi bekliyor. Kervan yola çıktı, menzil de belli. Tek ihtiyacımız olan şey; arkamıza dönüp, bir daha bakmamak.

MHP benim gündemimden düşmüştür artık. Yaz sıcağında, sırtındaki küfeyi kaldırıp atmış, püfür püfür esen rüzgarın serinliğinde, ağaç gölgesinde; derinden derine cigarasını tüttüren hamal keyfindeyim. Oh be, dünya varmış. Küfenizi atın, kervanımıza katılın.

"Allah senin başına aktrol musallat etsin" 
Olay CNN Türk de Ahmet Hakan'ın programında geçiyor. Eğer birisine beddua etmek isterseniz "Allah senin başına aktrol musallat etsin" diyebilirsiniz. Konuşulan konunun mit tırları ile ilgisinin olmamasına rağmen adam programı esir aldı, kan ter içinde konuyu getirip, mit tırlarına bağladı. Mesele, Devlet Bahçeli'nin Kılıçtaroğlu'nun adalet için yürüyüşünü 15 Temmuz'a atıf yaparak eleştiriyor olması. Adam adeta çırpınırcasına Bahçeli'nin sözlerinin inadına mit tırları üzerine olduğunu iddia ediyor. Ahmet Hakan da "Yahu işte Devlet Bahçeli'nin twit'leri burada, hiç birinde mit tırları ifadesi geçmiyor, nereden çıkarıyorsunuz" diyor ve maalesef Ahmet Hakan'ın kimyası bozuluyor, nakavt oluyor. Velhasıl kelam, aktrol bu gece tekeye oğlak doğurttu.

Askerlerin zehirlenmesi ve sayıştay denetiminden kaçırılan kamu harcamaları
Kamu harcamalarının sayıştay denetiminden kaçırılarak, kendi zenginini yaratıp, oligarjisini oluşturma niyeti ve önceliği; benzeri görülmemiş zehirlenme vakalarının gerçek nedenidir. Artık hasmımızı yeterince tanıdık sanırım. Bir AKP ilçe Belediyesinin belediye sınırları içindeki tüm elektrik direklerine "Hoş geldin Ramazan-ı Şerif" metnini asması kamu yararına bir hizmetmi dir, yoksa kendi zenginini yaratmak adına çekilen peşkeşmi dir. Şimdi ben böyle bir yorum yaptım diye aktrolün birisi çıkıp, ne diyecektir biliyormusunuz "Ama siz de ezanı Türkçe okuttunuz

Sanatçımız, ressam Rauf Tuncer'i evinde ziyaret
Bir Türk milliyetçisi olarak sürekli "Milliyetçi sanatçı"ların azlığı beni hep hüzünlendirmiştir. Sanatçımızın azlığı, fikirlerimizi, meramımızı kitlelere anlatabilmemiz konusunda dezavantajımız olmuştur. Sanatın olduğu yerde çaba vardır, üretmek vardır, zihni zorlama vardır ve bütün bunlardan beslenmiş özgüven vardır. Sanatçı eğilemediğinden, bükülemediğinden; kendisine buyurulamadığından sürekli olarak "Buyuran" konumunda olanlar sanatçılardan çekinmişler, mümkünse uzak durmuşlardır. "Sol" ise aksine, sanatçıları ile yol almış, kendilerince kahramanlıklarını sanatın her dalında anlatabilmişlerdir. Kahramanlıklarla dolu ülkücü hareketin hala filimi yapılmış değil. Ismarlama kafes filmi yaraya merhem olma dışında iddiası olmayan bir filimdi. Sizlerle bu duygu ve düşüncelerimi paylaşma ihtiyacı duyma nedenim, Türk milliyetçisi ressam Rauf Tuncer Bey ile tanışmış olmamın şansı ve keyfidir. Tanrı misafiri misali bir kaç arkadaş çat kapı kendisini evinde ziyaret ettik. Türk milliyetçiliği, Türkiye ve dünya meseleleri üzerine duygu ve düşüncelerler aynı, sıkıntılarımız da benzer olunca oldukça kaliteli bir sohbet ortamında hoş bir gece yaşadık. Sanatçımıza ve değerli eşi hanımefendiye çok teşekkür ederiz.

Boğaz Bölge Ahde vefa
Boğaz Bölge Ahde Vefa Grubu'muz olarak bu sefer de kendimize iftar verdik. Yemeklerin hazırlanmasında emeği geçen mekan sahibi İsa Başkanın eşi Aygül yengemize ve arkadaşımız MevlütBayrak'a teşekkür ederiz.

Benin hakkım ne zaman senin lütfun oldu
Neymiş efendim, Sayın Kılıçtaroğlu'nun ''Adalet için yürüyüş''üne müsade etmeleri bir lütufmuş. Oldu canım, bu ülke sizin babanızın çiftliği bizler de maraba takımıyız. Neyimize hak, hukuk, adalet aramak; nefes alıyoruz ya o bize yeter(!)

Senin dediğin lütuf falan değil,olsa olsa zımmen kabullendiğin anti demokratik yönetim anlayışının yarattığı konjonkturun sunduğu bir lütfudur. Madem öyle, Kılıçtaroğlu'na yaptığın lütuftan vaz geç; eğer suç işliyorsa ''Adaletin tecellisi'' adına gerekçesini açıklayın, atın içeri(!).

''Müsade etmek'' kayırmak, göz yummaktır İşte Kılıçtaroğlu da kayırmacılığa hayır, adalet için evet diyerek yürüyor. Kendisine ayrımcılık yapıp, lütufda bulunmanızı hiç istemez, gereğini yapın(!)

Maltepe Türk Ocağı ve Ülküder'in beraber organize ettikleri iftar yemeği
Bugün Maltepe Türk Ocağı ve Ülküder'in beraber organize ettikleri iftar yemeğinde Türk milliyetçisi gönüldaşlarımızla beraberdik. Bu sene milliyetçi sivil toplum örgütlerinin düzenledikleri iftar yemeklerine kalabalık katılımlar özellikle dikkatimi çekiyor. Kanaatim odur ki; özelikle siyasi kifayetsizliğe isyanın oluşturduğu çekim alanında bir araya gelen milliyetçiler moral bulup, gelecek günler için ümitvar olup, sinerji oluşturuyorlar. Bugünkü iftar yemeğinde de aynı havayı fazlasıyla teneffüs ettik. Allah organize edenlerden razı olsun, niyetlerini kabul etsin. Maşallah ramazanın bereketi Türk milliyetçilerinin üzerine adeta sağanak sağanak yağıyor.

Türk Eğitim-Sen 3 nolu Şubenin organize ettiği iftar yemeği
Türk Eğitim-Sen 3 nolu Şubenin organize ettiği iftar yemeğinde Türk milliyetçisi gönüldaşlarımızla beraberdik. Milliyetçi sivil toplum örgütlerinin düzenledikleri iftar yemeklerine yoğun katılımlar dikkatimi çekiyor. Kanaatim odur ki; özelikle yıllardır süren siyasi kifayetsizliğin ve keyifsizliğin oluşturduğu çekim alanında bir araya gelen milliyetçiler moral bulup, dertleşiyoruz. Gelecek günler için ümitvar olup, sinerji oluşuyor. Bugünkü iftar yemeğinde de aynı havayı fazlasıyla teneffüs ettik. Allah, başta Sayın Başkan Ali İhsan Hasanpaşaoğlu ve sendika mensupları olmak üzere organize edenlerden razı olsun, niyetlerini kabul etsin.

Kandırılmış olmak suçu ortadan kaldırmaz ki; gün gelir bedelini öder
Kandırılmış olmak suçu ortadan kaldırmaz ki. Tüm fetö mensupları da pek ala kandırıldık diyebilirler ama görüyoruz ki söyledikleri kaale bile alınmıyor, en ufak bir isnatla hapisteler.

Kozmik odaya girilirken, bu konu günlerce tartışıldı. Millet feryat etti. Genel kurmay başkanı tavrını ortaya koydu, Tecrübeli siyasetçiler, emekli askerler ''Aman kozmik odaya girilmesin, büyük hata olur'' dediler ama kimin umurundaydı. Tüm milli düşünen ama iktidarda olmayan unsurlar 15 Temmuzun beyni olan ABD ve onun taşoranı fetö'nün kozmik odaya girmesine mani olunamadı.

Ergenekon ve Balyoz davaları süreci aslında devleti yönetenlerin kandırılmamaları, akıllarını başlarına almalarını sağlamaya yönelik ''Allah'ın lütfu olan'' yaşanmış çok acı tecrübelerdi. Ama birileri kendilerini kandıranlara ''İman'' etmişlerse; ne yapılabilinirdi ki.

Dolayısyla, kandırıldık demenin veya kendi paşa gönüllerine göre ''Milad'' belirlemenin; hak, hukuk ve adaletin egemen olduğu güçlendirilmiş demokratik parlementer sistemde anlamı kalmayacaktır.

Gün gelip ''Sen öyle düşünürsen, ben de böyle içeri tıkarım'' tehditinin hissedilmediği, kişi özgürlüklerinin teminat altında olduğu demokratik nizamda; bu sefer pekala sorular tersten sorulup; ''Gazeteler o günlerde şu başlıkları atmış, hukukcular bunu demiş, yazarlar şu kitapları yazmışlar,emekli askerler devletin sırları çalınabilir demişler, kasa denilen adamın cenazesini belediye kaldırmışken; niçin bütün bu uyarıları ciddiye almadınız'' denilebilir.

Yıllardan beridir ezan niye Türkçe okutuldu diye hesap soruluyorsa; elbet de bir gün ''Kozmik odaya girilmesine niçin müsade edildi''ği de sorulabilir.

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com






17 Haziran 2017 Cumartesi

MERAL HANIMIN GÜZELLİĞİNİ KISKANAN TASMALI KÖPEK

Gene gazeteci bozuntusu, müptezel birisi yapabildiği "En iyi şeyi" yaptı; tasması elinde olan efendisinin bir komutu ile Meral Akşener'e saldırdı. Bizim Karabaş'tan bilirim ; gece yarısı kesintisiz havlamaya başladığında biliriz ki evin etrafında, bahçede bir canlı kıpraşmaktadır, onu def edene kadar da havlaması kesintisiz devam eder.

Meral Akşener' in etrafa saldığı korkudan tedirgin olan, sahibinin kapısında nöbet tutan köpekler gene bir sürecin arifesinde Meral Hanım ve çevresinin üzerine saldırıyorlar. O kadar çaba sarf edip, her türlü iftirayı denediler; malzeme bitince bula bula 1970'li yılların erotik filim yıldızına benzetme cüretini gösterdiler.

Bu müptezeli bilirim, şanı edepsizliğinden, ahlaksızlığından gelir. Bilgi ve birikimi olmayan, ağzının kirliliğine yandaşları bile tahammül edemediklerinden kendi TV ekranlarına bile çıkarmak istemedikleri birisi.

Meral Akşener, sen neymişsin be; bilgili olacaksın, yürekli olacaksın korku salacaksın: bütün bunlar yetmiyormuş gibi üstüne üstlük bir de güzel olacaksın.

Kim bilir; zavallı müptezel yıllardır nasıl bir hatuna katlanmış olmalı ki; Meral Hanım'ı her gördüğünde kendisine ah çektiren kaybolmuş yılları aklına geliyor.
Ah Meral Hanım ah; ne gerek vardı bu kadar nitelikli olmaya. Hadi diğrleri neyse; bu kadar güzel olmamalıydın(!) Atalarımız ne demiş ''Olanı var, olmayanı var''

Adalet için yürüyüş

Devletimize, demokrasi hak ve hukukumuza sahip çıkmak adına 15 Temmuz gecesi milletimzi sokağa, meydanlara çıkmaya davet eden duygu hangi endişeye dayanmışsa; Sayın Kılıçtaroğlu'nun da adalet için yürüyüşünü aynı temel endişelere dayandırdığı gerçeğini makul görüp, kabul ediyorum. Öyle ya; bu ülke için endişelerini bazı gerekçelere dayandırarak fiili durum yaratmak sadece yönetenlere değil, muhalefete de haktır. Sayın Kılıçtaroğlu da muhtemelen bunu yapmaktadır.

Türk milliyetçisi, ülkücüyüm; siyasi, ahlaki ve en önemlisi evrensel değerler gereği hak, hukuk, adalet gibi kudsiyet atfettiğimiz değerlere sahip çıkmak adına "Adalet yürüyüşü"nü destekliyorum. Demokratik edep ve ahlaka uygun olduğu sürece kimlerin, ne itirazları olabilir ki. Bu mübarek, sıcak ramazan gününde inanın yürüyüşünüz de "Mübarek" tir. Tebrik ediyorum, Allah yar ve yardımcınız olsun.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

15 Haziran 2017 Perşembe

GÜNDEME DAİR

Enis Berberoğlu ve adalet yürüyüşü
CHP'nin demokrasinin edep ve adabına uygun "Adalet Yürüyüşü"nü ve arayışını canı gönülden destekliyorum.
Demokrasi ve adalet; ekmek, hava, su kadar hepimizin ortak müştereklerimiz olan ihtiyaçlarımızdır. Haksızlık, hukuksuzluk ve zorbalık karşısında insan onuruna yakışan karşı duruşu sergileyebilecek her insanımızın muhatap olabileceği adalet arayışına sahip çıkmamız gerekiyor.
En büyük risk; adaletsizliğe, haksızlık ve hukuksuzluğa karşı duyarsızlığın neden olacağı enkazın altında er veya geç hepimizin kalabileceğimiz gerçeğidir.

Enis Berberoğlu malum MİT tırlarını haber yapması nedeniyle yargılandı ve hapsedildi. Peki "Vallahi de, billahi de o tırlar Suriye Türkmenlerine gitmiyordu" diyen Tuğrul Türkeş'e ne diyeceğiz. Elbette Tuğrul Türkeş de hapse atılsın istemiyoruz ama orada öyle olan, burada nasıl böyle oluyor. Bu hukukun belli ki kendine has bir mantığı var ancak adalete dayanmadığı için er veya geç adalet birgün gelip, bu absurt durumun müsebbibi olanların da kapısını çalabilir.

Hep aynı iktidar ama milli eğitim müferdatı sürekli farklı
15 senedir ülkemizi aynı partinin yönetiyor olmasına rağmen niçin her yeni milli eğitim bakanı farklı müfredat getirir. Şahsen bu müfredat değişikliklerinde eğitimdeki kalitenin artırılması düşüncesinden ziyade; müfredat programının değişimi nedeniyle eğitim meteryallerinin yenilenmesi üzerinden elde edilecek rant aklıma gelir. Öyle ya; aynı parti ve aynı partinin eğitim politikası belli ise, niçin her bakan değiştirildiğinde müfredat da değiştirilir.

Erken seçime zemin oluşturma
Enis Berberoğlu'nun tutuklanmasının amacı Türkiye'yi erken seçime götürmektir. Özelikle Meral Akşener isminin siyasi arenada ön plana çıkıp, ismi üzerinde teveccühün her geçen gün yoğunlaşması; hem mevcut MHP yönetiminde, hem de AKP üzerinde tedirginlik yarattı. Dolayısıyla, Türkiye'deki siyasetin kendi kontrollerinden çıkmaması için ellerini çabuk tutmak istiyorlar. Şimdi de yapılmak istenen, CHP'nin tahrik edilerek sine-i millete dönmesini sağlayarak, erken seçime gerekçe oluşturmaktır. Umarım CHP bu tuzağa düşmez.

MHP Genel sekreteri İsmet Büyüktaman'ın hadsizliği
Türk-İslam terbiyesi ile yetişmiş bir insan; hele ki bir bayana cehennemde konum belirleyemez. Elbette gerek Meral hanım, gerekse Ümit Özdağ, Sinan Ogan, Yusuf Halacoğlu ve diğer saygın isimler cehennemde direk olmağa değil, Türk milletinin geleceğine yön vermek için kurulan yeni "Otağ"a direk olmağa karar vermişlerdir. Sizi de korkutup, telaşlandıran budur zaten. Evet, canınız yanmış olabilir ama sıkın dişinizi biraz canım! o da geçer. İlk zamanlar böyle acılar olabilir, zamanla alışınca geçecek elbette(!) Yıllardır bizim gücümüzü "peşin satış" keyfinde hovardaca kullanıp, tükettiniz. Bize yaşattığınız hayal kırıklığı ve acılar karşında kendimize bir çıkış yolu arıyoruz, size ne oluyor ki! Hepimiz "Dedeyiz" var mı daha ötesi.

Arda Turan vakası...
Ne lan bu afra, tafra. Neymiş efendim; başka takım arkadaşları da kendisi ile milli takımı bırakmak istemişler. Cehennemin dibine kadar yolunuz var. Sizi ananız altın leğende mi doğurdu, nesiniz lan siz? O "Mal boku" havayı aklınıza basan, aslında önde giden hocanızdır maalesef. Adi herifler, milli meselelerimiz uğruna patır patır toprağa düşen evlatlarımız pirim pazarlığı yaparak mı göreve gidip, şehit oldular.

"HAYIR" oylarının konsolide halini canlı tutmak için adayı belirlemek lazım.
Bugün için parti kurulmasından ziyade öncelik "HAYIR" oylarının konsolide halini canlı tutup, muhafaza ederek Erdoğan'ın karşına 2019 seçimleri için güçlü bir Cumhurbaşkanı adayı çıkarmak olmalıdır.
Meral Hanım'a güçlü bir teveccühün olduğu besbelli. Türk milliyetçiliği adına kurulacak bir partinin lideri olması kendisine olan teveccühün daha da artacağı anlamına gelmez; aksine, kendisini farklı siyasal görüşlere sahip insanlardan ayrıştırmış olur. Şu an için partileşmeye öncülük vermek, yaratılan sinerjiyi heba etmek demektir.
...
Partileşme için özelikle Abdullah Gül'ün ne yaptığı üzerinden ne yapabileceği iyi takip edilmelidir. Tahminim o ki ; Erdoğan, "Hayır" blokunun gücünün baş edemeyeceği kerteye geldiğini hissettiği an Abdullah Gül üzerinden yeni bir partinin kurulması da dahil olmak üzere projeler geliştirerek, güçlü hayır sinerjisini kırmak isteyecektir.Bu ihtimal devreye girdiği an partileşme süreci hızlandırılabilir.
...
Bugünkü MHP yönetimi muhalif Türk milliyetçilerini demoralize ederek, tahrik etmek için abzurt nedenlere dayanan görevden almalarla yeni bir partinin kurulmasını sürekli teşvik ediyor. Bu oyuna gelmemek için yeni sisteme göre önceliği Cumhurbaşkanı adaylığına vererek, o aday etrafında siyasi bir güç oluşturarak, konjonktürü takip etmek lazım. Bu gücün genel kabul görmesi ile partileşme süreci başlatılabilir. Acele etmenin gereği yoktur. Süreç kendi doğal akışına bırakıldığında, partileşme zaten vicdanlarda genel kabul görecektir.
...
Dolayısyla, en azından bugün için Sayın Meral Akşener'in her vesile ile yaptığı toplantıların gayesini yeni bir parti çalışması olarak görmek çok yanlıştır; ısrarcı olmak ise MHP Balgat yönetiminin ve Erdoğan'ın istediğini yapmak olacaktır..

10 Haziran 2017 Cumartesi

SİYASETİÇİNİN ÖZGÜVEN MESELESİ

Düşünebiliyormusunz; Türkiye'yi yönetmeye talip olan bir muhalefet lideri kitlelerle yüz yüze gelmekten kaçıyor. TV`ler de gazeteciler ile soru cevap şeklindeki programlara ancak seçimden seçime bir defa çıkabiliyor. Fakat aynı insan kendi halinde, klavye başında olunca sosyal medyayı "tweet" bombardımanına tutabiliyor. 
...
Türkiye 15 Temmuz musibetini yaşadığında Sayın Bahçeli tam kırk gün sonra yazılı metin üzerinden değerlendirme yapabilmişti. Oysa bir siyasi lider olarak kağıt üzerindeki metni okumasını değil, ulusal yayın yapan bir TV programında seçkin gazetecilerin özel bir programına çıkması beklenirdi. Peki bu ürkeklik nedir; tek izahı olabilir, o da öz güven eksikliğidir diyeceğim ama dilim varmıyor.
...
Sürekli metin üzerinden meramını anlatan insan teknik konularda başarılı olabilir ama siyasette asla mümkün değil. Bir İnsanın sırtına elini dokunup, yüzüne bakarak "Nasılsınız" gibi sevecen, sempatik davranışı sergilemeyi zul gören insanın yürekleri heyecanlandırıp, motive etmesi mümkün olabilir mi.
...
Ceketime kıl düşer, kravatım bozulur, pantolonum kırışır, elim kirlenir gibi günlük yaşamın içindeki bilumum detaylar yine günlük yaşamın önemli bir kısmını işgal edebiliyorsa; siyaset böyle insanın mizacına ters olup, belki yapacağı en iyi iş iyi bir teknokrat olmasıdır. Sayın Bahçeli bu manada ''Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi''ne geçiş sürecinde siyasi lider olarak değil ama bir teknokrat olarak iyi görev ifa etmiştir. Aslında Sayın Bahçeli MHP genel başkanı olduğundan beridir MHP'yi iktidara taşımaktan öte kurulan hükumetlerde çok iyi bit teknokrat olarak görev yapmıştır. Belki de MHP'nin de, kendisinin de misyonu bu idi ama bizler fark edemedik; ama olsun, artık fark etmiş durumdayız. Buna da şükür.
 ...
Milletle iç içe, kucak kucağa olamayanlar, sırtına elini dokunamayanlar, yüzüne bakıp tebessüm edemeyenler siyasette başarılı olmak için gerekli sinerji yaratamazlar. Parti programları çok mükemmel olsa bile yukarıda izah etmeye çalıştığım handikaplara sahip siyasi bir lider partisi için en büyük handikaptır.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

5 Haziran 2017 Pazartesi

KILIÇTAROĞLU-AKŞENER BULUŞMASI

Değerli dostlar,
Yılların birikimi, tecrübesi ve en az kırk yıl inanmış ve adanmışlık psikolojisi içinde bu kadar siyaset odaklı yaşamış ama sonunda hayal kırıklığına uğrayarak "Siyaset Kurumu"nun ihanetini dibine kadar hissetmiş birisi durumundayken; bu paylaştığım fotoğraf benim için umut olmuştur. Özellikle paylaşımlarımda özlemini duyarak, dile getirdiğim gibi yeni sistemin mantığına göre geliştirilip, sonra da ete kemiğe büründürülmesi gereken projenin fotoğrafı olarak görüyor, canı gönülden destekliyorum.
...
Dünkü iftar yemeğinde bir araya gelen Kemal Kılıçtaroğlu ve Meral Akşener son 15 Yılın dayatmalarına karşı alternatif siyaseti üretmek için gerçekçi bir adım atmışlardır. Bu iki saygın ismin ortaya koyacakları inisiyatif artık Türkiye de özlemini duyduğumuz ''Güçlendirilmiş, demokratik, parlamenter sistem''e dönüşün öncüleri olacaklar. Bu iki ismin etrafında bir çok saygın isim yer alacaklardır şüphesiz. Kendilerini tebrik ediyorum.
...
Yine bu fotoğraftan çıkardığım; her iki insanın bir araya gelmesini yorumlayacak olursak; Sayın Kılıçtaroğlu sadece kendisi değil, hiç bir CHP adayının önümüzdeki ilk seçimde siyasi yelpaze ve konjonktür gereği cumhurbaşkanlığını kazanamayacağı bilincinde olduğu gibi, Meral Akşener gerçeğini de kabullenmiş durumda.
...
Tayyip Erdoğan'a alternatif olabilecek en makul fotoğrafı vermişlerdir. Yine Meral Akşener de ''Ben her şeyden vaz geçtim, evime dönüyorum, torunumu sevmeye gidiyorum'' deme lüksüne sahip olmadığının farkında. Şartlar gereği MHP muhalif hareketinin liderliğine talip olmuş olsa bile artık Sayın Kılıçtaroğlu da dahil olmak üzere Türk milleti kendisini farklı şekilde konumlandırmış durumdadır. Zaten bu gerçek çok önceden fark edildiği için gerek Recep Tayyip Erdoğan, gerekse Bahçeli önlemlerini alarak, altını da iftira ve algı operasyonları ile besleyerek Meral Akşener'i itibarsızlaştırma, siyasetten tasfiye yoluna gitmişler, kısmen de başarılı olmuşlardır.
...
Bence bu güzel gelişmelere hayırlı olsun diyelim.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

ÜMRANİYE TÜRK EĞİTİMSEN VE TÜRK OCAĞINDA İFTAR

Türk milliyetçileri "Ailesi"ne mensup bir grup insan iftar sofrasında bir araya geldik. Bizleri, hazırlamış oldukları mütevazi, nezih iftar sofralarına buyuran Ümraniye Türk Ocağı Başkanı Sayın Faruk Ülker ve Türk Eğitim-Sen 3. nolu şube Başkanı Sayın Ali İhsan Hasanpaşaoğlu 'na ve misafirperver mensuplarına çok teşekkür ediyoruz. İftar yemeğinin teneffüs ettiğimiz havası ve güzel atmosferiyle beraber; Türk milliyetçilerinin aslında teşkilatçılık ruhunun dimdik ve ayakta olduğunu bir kez daha müşahede ettim. Bu nezih ortam aynı zamanda bir partiye, daha doğrusu MHP'ye angaje olmuş, konumlanmış düşünce, eylem ve tarz birlikteliği çabasının Türk milliyetçiliği hareketini körelttiği hususundaki acizane genel bir tesbitimi de tekrar hatırlamama vesile oldu. Ancak belli ki son bir buçuk-iki yıldır gerek şahıslar bazında, gerekse kurumsal anlamda milliyetçi sivil toplum örgütleri öncülüğünde bu kısır döngüye son verildiğinin emarelerini, özgüven dolu çalışmaları görebiliyoruz.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

GÜNDEME DAİR

Artık MHP etrafında dönüp durmanın bir anlamı yoktur.
Artık Türk milliyetçileri MHP'yi de aşan bir siyasi hedefi, yapılanmayı düşünmek durumundadır. Sürekli MHP etrafında dönüp durmak, yeni sisteme göre alternatif yaratacak alanı kısıtlamak, dar tutmak demektir.
...
Şunu herkes bilmelidir ki; 2019 Cumhurbaşkanlığı seçiminde AKP dışındaki hiç bir partinin kendisi adına çıkaracağı adayın kazanma şansı olmayacaktır. Sadece ve sadece referandumdaki "Hayır" cephesinin oylarının konsolidasyonunu sağlayabilecek ortak aday kazanabilir.


15 Temmuzda ne oldu, sonra ne oldu?
15 Temmuz sonrası Türkiye de yapılan değişiklikler ve akabinde yaşanan değişimin getirip, götürdüklerinin hesabını yaptıktan sonra; eğer Cumhuriyet kurulduğundan beridir yaşanmamış, hatta akıldan geçirmeye bile cüret edilememiş değişimi görebiliyorsak; 15 Temmuz kalkışmasının kontrolü olup olmadığı veya "Allah'ın lütfu" görüp, başka bir sonuçlara evrilmesi üzerine çok şeyler söyleyebiliriz. Ancak şuna kesinlikle inanıyorum ki; ABD cemaat marifeti ile ülkemizi paket servis ile teslim almak istemiştir.

''Türkiye AKP Devleti" muhatapları için hayırlı olsun(!)  
Herkes aklını başına almalı. Parti devletine son vermek ve demokratik parlamenter sisteme rücu etmek için 1.11. 2019 Seçimlerine yeni sistemin mantığına uygun hazırlıklarla gidilmesi ve yapılacak çalışmalara da şimdiden başlanılması gerekmektedir.
...
Kesinlikle ve kesinlikle, partileşmek de dahil yapılan her türlü çalışmanın nihai hedefi Cumhurbaşkanlığını elde etmeye yönelik olmalıdır. Bunun için şimdiden sanal koalisyonlar kurulmalıdır.
...
Bu yeni ''Parti Devleti Sistemi''ne göre 2019 seçimlerinde diyelim ki AKP 275 milletvekili aldı, diğerlerini de diğer partiler aldı ve Cumhurbaşkanlığını da tekrar Erdoğan kazandı. Diğer partiler ne kadar milletvekili çıkarırlarsa çıkarsınlar, her ay belli bir miktarda maaş alan seçkin insanlar olmanın dışında hiç bir etkinlikleri ve yetkinlikleri olmayacaktır. Böyle bir durumda, AKP ve Erdoğan'ın etkinlikleri ve yetkinlikleri açısından hiç bir kayıpları söz konusu olmayacaktır. 600 milletvekili; bırakalım muhalefetinkileri, iktidar milletvekilleri dahi tuzluk konumunda olacaklardır. O nedenle muhalefet cephesi Cumhurbaşkanlığı seçimine patiler üstü koalisyon ile gitmelidir. Partiler kurumsal kimliklerini muhafaza edecekler ancak bu koalisyonun belirleyeceği Cumhurbaşkanı adayı ve yardımcıları için yek vücut olup, çalışılması gerekecektir. Vaatleri de; kuvvetler ayrılığının kesin çizgilerle ayrıldığı, siyasi partiler ve seçim yasalarının daha idealizme edilerek, düzenlendiği parlamenter sisteme dönüş olmalıdır.


Otobanlar Boyunca Peysaj Çalışmaları; Nedir bu israf?
Nedir bu Allah aşkına; canlı bitkilerle, o da yetmiyor mobilya süslemelerle otobanlar boyunca yapılan peyzaj çalışmaları...
...
Yeşil alanlar yetmiyormuş gibi beton duvarları da yeşil bitkilerle giydiriyorsunuz. Nedir bu israf. Yahu mevcut doğal yeşili koruyun o bize yeter. Neredeyse mercimek tarlalarını, peyzaj çalışmaları için yetiştirilen bitki tarlalarınıza dönüştürdünüz.

Sizi gidi uyanıklar sizi. Bütün bunlar; kendi zengininizi yaratmak için belirlediğiniz bir yöntem olduğunu elbette biliyoruz. Yahu dağı, taşı, toprağı süslemeyi bırakın; hak, hukuk, adaletin teminatı demokrasi ne alemde, siz ondan haber verin.

Antidemokratik uygulamalar, hukuk skandalları karşısında ''Nasıl olsa fetöcü değiliz'' rahatlığı içindeyken şimdi de bambaşka saiklerle yaptıklarımız, ettiklerimiz, düşündüklerimiz Fetö'nün yaptıkları ve söyledikleri ile örtüşecek olursa; "Gel bakayım buraya" tedirginliğini yaşıyoruz. 15 Temmuz üzerine aklımıza yatmayan bir şeyler söyleyecek olsak "Bak hele fetöcüler de aynısını söylüyor" tehditi ile karşılaşıyoruz. Bakın bizden söylemesi; gene kandırılıyor olmayasınız?

Bir zamanlar aynen sokaklarda kağıt toplayanların geniş, büyük çuvalları gibi elinize geçen her şeyi Ergenekon çuvalına atmıştınız (Yapanlar fetöcüler olsa bile, iktidar sizdiniz) şimdi de işinize gelmeyen ama kendinizce ''Terbiye etmek'' isteğiniz her kim olursa olsun Fetö çuvalına atıyor, sizden olmayan her muhalif sese bu tedirginliği yaşatıyorsunuz. Bir insanın canını acıtmak istediğiniz de otuz yıl önce cemaat yurdunda kalmış olmayı bahane ederken; daha dün Gülen ile aynı masada şen şakrak yemek yiyen mensubunuz olunca ''Bizim partimize sızmış fetöcü yoktur'' arsızlığını sergileyebiliyorsunuz. Hesaba, kitaba gelir; ölçülebilir bir tarafınız yoktur. Ne diyebiliriz ki.

Peyzaj işlerini bırakın artık, demokrasiye bakın. Yaptıklarınız geleneksel hale gelirse; size lazım olmasa bile torunlarınıza lazım olacaktır bilesiniz.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com