27 Şubat 2009 Cuma

SOL İLE İTTİFAKA HAYIRSA SAĞ İLE NEREYE KADAR?

Geniş manası ile Türk milliyetçiliği, özel manası ile Ülkücü Hareket, sola ve onun Türkiye’nin başına musallat ettiği yıkıma karşı, soğuk veya sıcak her türlü mücadeleyi vermiştir. Bu mücadele süresince, sağ ile yaptığı ittifaklar sonucu hem Türk milliyetçiliği hareketinin, hem sağın(DP, AP,DYP, ANAP gibi merkez sağ, MSP,RP,FP,SP gibi sağcı-islamcı partiler ) hem de Türkiye’nin geçirmiş olduğu merhaleleri hep beraber müşahade ediyor, biraz da günümüz olup bitenleri ile mukayese ettiğimiz de derin düşüncelere dalıp, içimizden bir of çekiyoruz. Çünkü hiç bir ülkücünün sızısı hala dinmemiştir.

Başörtüsüne sahip çıktığı kadar Türk bayrağına sahip çıkmayan, ona bez parçası diyen ve kendilerini sağcı, islamcı olduklarını söyleyenlerle, en azından zaman zaman kendi ifadeleri ile ulusal değer taşıyan, biz Türk milliyetçilerinin de sahiplendiği ortak değerlerimizi ifade eden konularda hassasiyet gösteren, birilerinin bez parçası dediği bayrak altında eylem yapan, bize göre milli bir duruş sergileyen(KKTC ve Rauf Denktaş’a destek toplantıları vb. ) ama kendilerini solcu olarak ifade eden insanları ayni katagoride mi değerlendireceğiz.

Özellikle son yıllardaki gelişmelerden sonra müşahade ediyoruz ki 1980 öncesine göre sol gittikçe millileşiyor, islamcılar, sağcılar gittikçe gayrimillileşiyorlar, liberalleşiyorlar.
Dün solcular, bugün olduğu gibi ulusal kimlikten, ulusalcılıktan bahsetmeyip, enternasyonelden baksediyorlardı. Dün başörtüsü eylemi için camileri işgal edenler bugün ruhban okulunun açılmasına çanak tutuyorlar. Bunlar daha düne kadar kendilerine sağcı demiyorlarmıy dı?
(Ülkücüler sağcı değil, milletin özü yani kendisidir diye düşünüyorum. Ayni zamanda muhafazakariz diye sağcıların günahlarına ortak olmak zorunda değiliz).

Türk milliyetçiliği hareketinin mücadelesi süresince sağ ile ittifak yapa yapa sol ile beraber ne yapabileceğimizi hiç bir zaman düşünmedik. 1960’lı yıllarda Dolmabahçe rıhtımımda Amerikan askerlerini denize atan solcular fenamı yapmışlardı? Ya da bugünlerde yapılmak istenip de birtakım engellemeler nedeniyle yapılmayan ‘netekim’ festifali’ne niçin destek olmadık ki? Bu işin içinde solcular var diye mi? Festivali düzenlemek isteyenlerle bizim aramızda fikir birliği, düşünce birliği olmasa bile müşterek bir noktamız var ki o da 12 Eylül 1980 ihtilaline karşı olmak.

Türk milliyetçileri ve solcular olarak 12 Eylül darbecilerine karşı beraber söyleyeceğimiz, haykıracağımız çok şeylerimizin olduğunu düşünüyorum. Mesela darbecilere sorabiliriz ki ihtilal gerekçesinin daha meşruiyet kazanması için ülkenin her yerinde sıkıyönetim olduğu halde günde kaç tane vatan evladının toprağa düşmesini seyrettiniz. Ayni silahın sabah bir solcuyu akşamda bir ülkücüyü öldürdüğü günlerde yani uluslararası ajanların cirit attğı, kan akıttığı günlerde sıkı yönetim olduğu halde akan kan niçin durmuyordu da 12 Eylük 1980 sabahından sonra aniden durdu? Akan kanın durmasını siz mi istemiyordunuz?
Meclisin size verdiği görevin gereğini niçin yapmadınız diye sorabiliriz.

Türk milliyetçileri olarak maalesef yanlızca solcularla yan yana gelmeyelim, gören ne der psikolojisi ile hareket ederek geçmişle hesaplaşmamızı yapmadık. Biz verdiğimiz mücadele de eğer haklıysak (ki haklıyız) niçin hesap sormaktan ‘netekim festifali’nin organizasyonunda aktif rol almaktan yada alternatifini düzenlemekten çekiniyoruz. Hoş, belki onlar bizi aralarına almayacaklardır ama en azından ‘bu festivalin yapılmaması için elimizden gelen her türlü engellemeyi yapacağız’ diye Ülkü ocakları başkanı tarafından açıklama yapılmamalıydı.
Bu organizasyonu engellemekle; 12 Eylül darbecileri ortak toplantı yapıp, milletin huzurunda;
‘tüh be bu çocuklar hiç de fena insanlar değillermiş, sırf denge uğruna boşu boşuna 9 tane mensuplarını sallandırdık, binlercesini telef ettik ’ mi diyecekler, pişman mı olacaklardı?

Solcu ile bizi yanyana görmesinler, sağcı ile ayni safta namaz kılmanın hatırına objektif analizler yapmaktan hep kendimizi alıkoyduğumuz gibi bilakis sağın bir yerlere taşınmasında adeta katalizör görevi yaptık. İşte bu nedenle Türk milliyetçilerine hep sağcı denmiştir. (solcular namaz kılmazlar demek istemiyorum, yukarıdaki ifadem maalesef 12 Eylül öncesi peşin hükmümüzdü, tıpkı bizimle yanyana namazda saf tutan insanlardan vatana ve millete zarar gelmez diye düşündüğümüz gibi.)

Bu sağcı insanlar, özellikle 1980 öncesi, Türk milliyetçileri ile biz din kardeşiyiz diyerek evimizi, aşımızı paylaştılar ancak fırsatını buldukça da kalleşlik yaptılar bugün de hala yapıyorlar. Sadece ayni dini duyguları taşıyoruz diye onları aramıza alıyorduk. Biz sanki onların koruyucu melekleriydik.?
Bu asalak keneler (kene:özellikle memeli küçük baş hayvanların cinsel bölgelerine, özellikle de hayvanın kendi çabaları ile ulaşamayacağı kıç kısımlarına vantuzları ile yapışıp, kan emerek yaşayan bit türü bir hayvan) ülkücülerin hakim oldukları okullarda güven içerisinde tahsillerini tamamladılar, ülkücülerin hakim oldukları semtlerde güven içerisinde oturdular ve ülkücü hareketin mensupları yusufiyelerde çile çekerken, onlar tahsillerini tamamlayıp, bürokraside yerlerini aldılar. Ayni ortamda olmalarına rağmen ülkücülerin içinde bulundukları bir kavgada(zaman zaman oluyordu ki bu kavgaların nedenleri yanlızca ülkücüleri değil, kendilerini de ilgilendirebiliyordu, mesela dini değerlere hakaretler vb.) okulda ise okulu, mahallede ise mahalleyi terk edip ya analarının ya da karılarının koynuna saklandılar. Bugünkü iktidara ve getirdiği nimetlere sahip oluşlarını işte o zamanki saklandıkları yerlere borçlular. Hiç bir bedel ödemediler. İşte bugünkü iktidarın kısa bir zamanda partileşip, kükümet olup bürokrasiye hakim olması o zamanlara dayanır.

Türk milliyetçileri de sağ ile ittifak yapa yapa ancak öğretmen tayinleri, polis alımları yaptırabilmiş ve daha sonralarıda bu insanların burunlarından fitil fitil getirilmiş, bazı zamanlar da olmuş ki kullanılıp bir yere atılmıştırlardır. Bunların dışında sağ ile yaptığımız ittifak ile ekonomi gibi, hazine ya da hariciye gibi devlet kademelerinde yer edinmemize fırsat verilmemiş yani sağ ile ittifakımızda işin külfeti daima bizlere yüklenmiştir.

Bugün sağcı, islamcı diye tanınan bir çok kişi, yine ülkücü camianın omuzlarında bir yerlere taşınmışlardır. Hani onlarla sağ ittifak içerisindeydik ya işte o nedenle. Bir çok ocak ve bucak da hep bu görevimizi ifa ettik. (Aydınlar ocağı, Milli Türk talebe birliği vb.) Bugün, ocak ve bucaklarda kendilerine omuz verdiğimiz, hükümet yada bürokraside görev almış insanlar, yaptığımız ittifaklar yüzüsuyu hürmetine olsun hükümet tarafından kıyıma uğratılan ülkücüler için kılılarını bile kıpırtmamaktadırlar.

Bu milletin adının Türk olduğunu kendilerine siddinsene söyletemediğimiz insanlarla yaptığımız ittifaklar kadar en azından sol ile de ittifaklar yapabiliriz diye düşünüyorum.
(burada ittifaktan kastım sadece solla hükümet olma anlamında değil, mesela barolar birliği başkanının seçiminde onların deyimi ile ulusalcı solcularla ittifak yapılabilir)
Müslümanım, liberalim diyenle yola çıkmaktansa solcuyum Türk’üm diyenle yola çıkmayı yeğlerim.
Neden böye diyorum?
Sağcıyım, islamcıyım diyen birisine Türkiye de açılan kiliselerden ve dolayısıyla buna çanak tutan ve bu yolda AB uyum yasaları çıkaran hükümeti eleştirdiğimde bana verdiği cevap,
-Ne olmuş canım biz de Almanyada camiler açıyoruz.
Şeklinde olmuştur.
Bir başak örneği de Sayın Ümit Özdağ’dan dinlemiştim.
Adamın birisi soruyor,
-Hocam düşman gelse, buralara yerleşse, dinimizede karışmasa ne olur ki?

İşte yukarıda kendilerine güvenemeyeceğimi ifade ettiğim müslümanlar bu tip, yani siyasallaşmış müslümanlardır. Ayni zamanda sağcı insanlardır. Ama biz bu tip insanlarla çeşitli vesilelerle belki kırk yıldır ittifaklar yaptık değil mi?

Türk milliyetçilerine sormak isterim; Atilla İlhan Beyle mi ittifak yapaılm yoksa Şevket Eygi beyle mi ya da Abdullah Dilipak ile mi? Mümtaz Soysal Hoca AB dayatmalarına karşı 57. hükümetteki MHP den daha çok sert ve makul açıklamalarla karşı durmadı mı? Yalçıntaş Hoca Türk milliyetçilerinin omuzlarında oralara gitmedi mi? Mümtaz Soysal Hoca ile mi ittifak yapalım yoksa Nevzat Yalçıntaş Hoca ile mi?

Ben şahsen Mümtaz Hocayı tercih ederim.

Mehmet Soral