27 Şubat 2009 Cuma

AB DİYE DİYE....

Vicdani sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam ediyoruz.

Sitemizin değerli ziyaretçileri, kıymetli okurlar bir önceki yazımda ''Türk'ün tarihinde kendisine yaptığı kötülüğü, daha hafif bir ifade ile ihmalkarlığı''nı dile getirmiş ve bu yöndeki kanatimi de verdiğim örneklerle ifade etmeye çalışmıştım. Genellikle dikkate aldığım dönem Osmanlı dönemiydi.

Ancak bugün de müşahade ediyoruz ki kuruluş felsefesi Türk Milliyetçiliği ülküsüne dayalı ve yüzde yüz milli olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde de ayni akibetin belirtilerini bilhassa son zamanlarda sözümona üyesi olacağımız AB süreci dayatmalarında yaşamaya başladık. Neredeyse Türkiye Cumhuriyeti Develeti'ne ve Türk'e kötü muamelede bulunmak, hakaret etmek geçer akçe oldu.

Geçtiğimiz günlerde, Sayın Sadi Somuncuoğlu, Aydınlar Ocağı'nın davetlisi olarak Süleymaniye Kültür Merkezinde AB süreci hakkında verdiği konferansda, AB ve Türkiye'nin AB macerası ile ilgili ciddi ve o kadar da mükemmel çalışmasını biz dinleyenlerle paylaştı. Ben şahsen kendisini laf üretmekten ziyade bilgi ürettiği için tebrik ediyorum. Zira bu konuda daha önce kitabının yayınlandığını bugünlerde ise bir yenisinin yayına hazırlanacağını ifade etti. Ayni konferansda Sayın Doçent Dr. Emin Gürses'in sunumu, Sayın oturum Başkanı Prf. Dr. Mustafa Erkal'ın katkıları ile AB konusunda enine boyuna bilgi sahibi olduk. Sayın Souncuoğlu işin vehametini o kadar güzel izah ettiler ki içimiz ürperdi, kanımız dondu, ''Hay Allah kahretsin bu kadar da olmaz ki''dedirtti.

Sayın Somuncuoğlu'nun ''tam birinci sınıf bir çalışma'' diye nitelendirdiği İHD (PKK'nın yan kuruluşu, İnsan Hakları Derneği)'nin Türkiye’de insan haklarına dair yaptığı çalışmayı ve bu çalışma metinlerinin kitap haline getirilmiş halini bizlere gösterdi. Burada Sayın Somuncuoğlu’nun özellikle üzerine vurgu yaptığı konu, AB'nin Türkiye'den istekleri yani ''ev ödevimiz'' ile İHD-PKK'nın, kitapda belirtildiği gibi Türkiye'den taleplerinin tamamen örtüşüyor olması ve bu çalışmanın 6 Ekim 2004 AB ilerleme raporundan çok önce hazırlanmış olmasıydı. Buradan çıkarılacak mana; Kürt entelektüelinin, Türk hükümetinin dış işlerinden daha aktif ve ne istediğini bilmesinin yanında, bunun için gerekli olan çalışma stratejisinin ne şekilde ve hangi zeminde olacağını biliyor olmasıdır. Peki bütün Kürt entellektüelleri böylemi düşünür? Ben şahsen farklı düşünenleri tanımadım. Devletin yanında olduklarını, yaklaşık yirmi yıldır süren PKK vahşetini kınayan hiç bir Kürt sivil insiyatifini gördünüz, duydunuz mu? Diyarbakırda devletin yaptırdığı, ‘’korucu’’ katılımlı gösteriler hariç. Bu gösteriler İstanbul veya Ankarada olsunda işte o zaman biraz inandırıcı olur ama mümkün değil.

Güya Türkiyede ‘’insan hakları’’konulu İHD'nin hazırladığı rapor ve bu raporda belirtilen taleplerin tabiki asli unsur olan Türkleri ilgilendiren, onların sorunlarına dile getiren bir tarafı yoktur. Kürtlerin yoksulluğundan, açlığından, yaşadıkları bölgenin maduriyetinden ve devletin verdiği hizmetlerin azlığından bahsederler.Yüzlerce Mehmetçiğin kanını akıtan, şehit eden binlerce insanımızı telef eden PKK katillerinin hapishane hayatlarınnın daha da iyileştirilmesinden hatda ve hatda yedikleri yemekden tutalım da yattıkları yataklara kadar daha lüks bir hapishane ortamını dile getirip, hayallerindeki cenneti hapishanede yaşamak isterler. Devletin gazisine yaşatamadığı konforu katiline yaşatmasını isterler. Şikayetçi oldukları bir çok problemin kendilerinden kaynaklandığını bildikleri halde bunu kasıtlı olarak ifade etmezler, saklarlar. Devlete karşı çıkarlar ama esasında kendilerini sömüren ağalık düzenine karşı çıkmazlar. Mesela, İHD mensupları Güney Doğuya gidip ayni insanlara ''açlıktan ölüyorsunuz 400.-YTL'lik çanak antene ne ihtiyacınız var'' demezler(çünkü MED TV'yi izlerler). Ayni İHD mensupları Artvin'e, Rize'ye veya Kastamonu'ya gidip insanların hal ve hatırını sormazlar.
Çünkü onlar Kürt değiller. Gene, Güney Doğuda şikayetçi oldukları yoksulluğun belkide en önemli nedenlerinden biri olan kalabalık nüfus gerçeğini dile getirip nüfus planlamasının gerekliliğini gündeme taşımazlar. Çünkü nihai hedefleri Türk nüfusunu geçebilmek ve belkide otuz kırk yıl sonra asli unsur olarak bugünkü coğrafyamızda Kürtlerin sayıca çok, Türklerin de azınlık olduğu bir devletin sahibi olmak. Kürt aydınları bu insanlara nüfus planlamasına gitmelerini öğütlemezler. Diyelim on çocuklu yoksul bir ailenin bu çocuklarından belki ikisi yanlarında kalır, ikisi dağa çıkar kalanıda büyük şehirlere gider gaspçı, tinerci olur ya da otopark mafyasının, kaçakçının maşası olup devletin başına bela olurlar.Türkiyeyi AB’ye şikayet ettiklerinde sorumsuzca doğurganlığın yarattığı sonuçtan bahsedip, bunun olumsuz etkilerinin nasıl bertaraf edebilineceği konusunda talepde bulunmazlar ama her ne hikmetse kendi ana dillerinde konuşamadıklarını, eğitim alamadıklarını söylerler. Çünkü hayal ettikleri Kürt devleti için nüfus lazım, TC devletini de yıkmak için başına bela lazımdır. İşte özellikle son yıllarda artış gösteren gasp ve tinerci vahşetinin kaynağının bu olduğuna inanıyorum. PKK bu şekliyle şehre inmiştir. Her gün basından, Diyarbakır’dan organize edilen çete elemanlarının yakalandıklarını öğreniyoruz. Nasılki PKK yıllarca Kürt köylerini basıp katliam yaptıysa şimdi de Kürt çocuklarını kullanarak eylemlerinin şeklini ve mekanını değiştirmiştir. Bütün bu suç unsurlarının arkasında Kürt entelektüelleri vardır. Sözümona AB ve diğer Avrupa kuruluşları, yıllarca PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmediler ama onun değişik versiyonu olan ama Türkiye’yi ‘’suç oranı yüksek ülke’ katogorisine sokan tinerci, gaspçı vahşetini Türkiye’nin zaafiyeti kabul edip, suçlayabiliyorlar.

Zaman zaman Kürt Entellektüellerin yaptıkları konuşmalarda şu ifadeler geçer; ''biz ayrılmayı düşünmüyor, federasyon şeklinde özerklik istiyoruz. Serbest eğitim, yerel tv yayını vb.'' Güya sözümona yerel özerklikden dem vurarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne pamuk ipliği ile bağlılıklarını ifade ederler(!) Hiç bir zaman nihai hedeflerinin bağımsız Kürt devleti olacağını dile getirmezler. Niçin getirsinlerki, kuracakları devletin maliyetine tüyü bitmemiş hatda ana rahmine düşmemiş Türk'ün de katılmasını istiyorlar. Böyle bir isteklerini açık açık söylerlerse devlet o bölgelere baraj yapar mı? fabrika kurar mı? alt yapı yapar mı? Türk müteşebbüsler Kürtlere iş imkanı tanırlarmı? Gerçi paranın ve hainin dini imanı olmaz ama...

Peki bu hayallerini gerçekleştirebilmeleri mümkünmüdür.? Bugünlerde belki mümkün değil ama yarınlarda mümkün olmayacağını hiç kimse garanti edemez. Eğer Türkiye’yi yöneten başbakanlar ‘’AB’nin yolu Diyarbakırdan geçer’’ diyorlarsa artık engel mengel hak getire. Biz Türk milliyetçileride özellikle son yıllarda olduğu gibi geyik muhabbetine devam edersek, siz varın işin olacağına bakın.
AB sürecinin bizi nereye götürmek istediğini her geçen gün daha iyi anlıyoruz. Bunu bakan gözler değil ama gören gözler fark edebiliyor. Mesela Sayın Somuncuoğlu'nun ifadesini aktarıyorum ''AB'nin bundan sonra Türkiyeden isteyeceği şeylerden birisi de şuymuş; Kürtçe yayın süresi çok az olduğu gibi bu yayını yanlız yerel yayın yapan TV'ler yapabiliyor. Oysa Türkiye'nin her yerinde Kürt yaşıyor dolayısıyla Kürtçe yerel yayın yapan TV'ler yetersiz kalıyor. Bu nedenele Devletin, ulusal düzeyde Kürtçe yayın yapan TV'lerin kurulmasına ve mevcutlarının da imkanlarının artırılabilmesi için devletin yardım etmesinin gerektiği'' hususu bundan sonraki AB ödevlerimiz arasında olacakmış.
Bu dayatmayı kabullenecek bir devlet ne yapmış olacak? kendi eliyle kendi içerisinde bir devletin kurulmasını sağlamış olacaktır. Hemde Türk'ün emeği, göz nuru olan birikimlerini kullana kullana. Osmanlı’nın, asli unsurunu ihmal ede ede akibetinin ne olduğuna tarih sahidtir. Türkiye Cumhuriyeti'nin ihmalkarlığı da bizi nere götüreceği bellidir. Aman AB süreci aksamasın diye adeta şimarık çocuklara benzeyen Kürtleri memnun edeceğiz diye devlet olarak ne yapacağımızı şaşırdık. Dağdaki Kürt çoban dahi yakında devledten ''Ben garı isterem'' diye dayatırsa şaşmam. Neden olmasın? önümüzdeki günlerde AB vereceği ödevler arasına ''vatandaşını memnun edeceksin'' diye bir madde koyarsa ne yapacağız(!)

Ya Türklerin memnunluğu, onlar da kimmiş? nerede yaşarlar? neye benzerler? ne yerler ne içerler?
Maalesef işte bizler bu kadar yalnızız.Türklerin kim olduğunu geçmişte olduğu gibi bugünlerde de Türk milliyetçilerinin öncülüğünde tekrar hatırlatmak zorundayız.

Allah yar ve yardımcımız olsun.

Mehmet Soral