3 Haziran 2009 Çarşamba

SOHBETLER -2

Mustafa Dayı köyden kasabaya pazara gider. Dönüşte et alır. Eve döndüğünde paketi rastgele bir yere koyar ve etrafı kolaçan etmek için dışarı çıkar. Bir süre sonra döner ve hanımına ‘’şu eti kavur da yiyelim der’’ ancak hanımının etten haberi olmadığından biraz da şakınlık içinde karşılık verir ‘’
-herif ne eti?
-bugün pazardan aldığım et.
-nereye koydun?
-şuralara biryere koydum herhalde...
-işte gördğün gibi et met yoktur ortalıkda, aklınımı yedin sen herif ?
-ulan ne demek istiyorsun sen. Karnım acıkmıştı yemek yemedim, et aldım ki hep beraber yiyelim diye.
Mustafa Dayı ve hanımı evin muhtemel birkaç yerine göz atarlar ama paketini bulamazlar. Mustafa Dayı şaşkın ve olabildiğince de öfkelidir. Bir ara dışarı çıkar birde ne görsün! kedi bahçede yalanıp duruyor. Durumu hemen çakar, eti yiyen kedidir.
-Ulan kedi bu yaptığın bir değil iki değil , ne süt bıraktın ne yağ ne de yoğurt. Ben sana yapacağımı bilirim der.
Hemen o anda kediyi cezalandırmayı düşünür. Bu arada köpek de Mustafa Dayı gbi ön ayakları ve kıçı üzerine oturmuş kediyi seyretmekte. Köpek sanki yalakalık olsun diye kediyi cezalandırmak için Mustafa dayıdan komut beklemektedir. Bir süre sonra kediyi yakalar ve kuyruğunu köpeğin kuruğuna bağlar ve o şekilde her iki hayvanı kendi hallerine bırakır. Kedi ile köpek üstüste altalta yuvarlanmaya başlarlar. Topak şeklinde bir havaya zıplıyorlar bir yere düşüyorlar.Hasatı yeni kaldırılmış buğday tarlasında, toz duman içerisinde feryat –ı figan edip bir süre sonra derenin öbür tarafına geçerler, gözden kaybolurlar.
Bundan sonrasını Mustafa Dayıdan dinleyelim.

-Fakat evladım Mehmet, bir zaman sonra baktım ki bizim kedi geri gelmiş. Duvarın dibinde yalanmaya devam ediyor, köpek ise eli yüzü cırmık yarası ve kan revan içerisinde, dili dışarıda hiç mecali kalmamış bir vaziyette yere uzanmış tarlanın alt başında derin derin soluyarak yatıyor. Bir kedi koskoca köpeği o hale nasıl getirmişti, nasıl alt etmişti hala aklım sırrım almıyor.. Benimle dalga geçer gibi yalanıp duruyordu.
******
Yine zamanın birinde Mustafa Dayı’ların bir köpeği vardır. Hayvanın zaman zaman tavuklara dalma, koyunları boğma gibi huyları varmış. Günlerden birgün köpek yine köyün en haşarı, en korkulan adamının koyununu boğar, telef eder.
Mustafa Dayı bu duruma çok öfkelenir.
-Oğlum Mehmet canım çok sıkıldı. Recep Ağa’ya gelde laf anlat, söz dinlet bakalım dinletebilirmisin. Hemen o an kendi kendime düşündüm.
- Ulan köpek, Ali’lerin tavuklarını yedin bir şey demedim, falancanın kuzusunu boğdun bir şey demedim, sen bula bula munzır Recep’in koyununu mu buldun dedim ve o an köpeğin idamına karar verdim. Amca oğlu Rasim’i de yanıma alarak köpeği bahçede ağaca asarak idam ettik.

****

Mustafa dayı sohbete devam ediyor.
-Yine günlerden bir gün ortaköyde tarla ekiyorum. Ben öküzlerle tarlanın öbür başına gidiyorum arkama bakıyorum ki tarlanın yanındaki evlerin tavukları tarlaya serptiğim tohumları topluyorlar.Tavukları kışkışlıyorum, kovuyorum ama bir süre sonra gene aynı şekilde ektiğim tohumları topluyorlar. Etraftaki evlere bağırıyorum ki şu andır tavuklarınıza sahip çıkın, ama lafımı dikkate alan, sesime kulak veren kimse çıkmıyor.
Artık tahammülüm son kerteye gelmişti ki bir taş attım tavuklardan birtanesi tepeteklak dönmeye ve çırpınmaya başladı bir süre sonda da olduğu yere yan yattı.
Oğlum Mehmet tavuğun cansız bedeninin yere düşmesi ile uzun bir süredir sesime kulak vermeyen , bağırtılarımı dikkate almayan evden hışımla çıkan bir kız çocuğu olanca öfkeyle yerden aldığı taşlarla bana saldırmasın mı? Bu çocuğa diğer çocuklar da katıldılar. Nihayetinde öküzleri tarlada bırakarak çareyi kaçmakda buldum. Sanki tavuk yere yığılınca benim varlığımı fark etmişlerdi.