Milli Düşünce Merkezi’nin öncülüğünde başlatılan ‘’Birlikte
Türk Milletiyiz Hareketi’’ adına düzenlenen; İstanbul’da Süleymaniye
Darüzziyafe Resturan’da yoğun ilgi ve alakanın olduğu kalabalık bir topluluğa
hitaben Eski Bakan ve milletvekili Sadi Somubcuoğlu, CHP eski milletvekili
Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ ve eski
İstanbul Barolar Birliği Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal özellikle ‘’Yeni
Anayasa Değişiklikleri ve Başkanlık Sistemi’’ üzerine söylenebilecek, anlatılabilecek
ne varsa siyasi ve hukuki açıdan
anlattılar, değerlendirmelerde bulundular.
İzleyebildiğim kadarıyla almış olduğum notlarımı sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Sadi Somuncuoğlu
Yapılmak istenen 29
Ekim 1923’ün tasfiyesi ile ‘’Yeni Türkiye’’ye geçilmek isteniyor. Milletvekillerine
yeminlerine sadık kalmalarını bekliyoruz. Egemenlik şimdiye kadar binlerce yıl
süregeldiği üzere Türk Milleti’ne aitti; bundan sonra el değiştirerek tek
otorite olacak olan Cumhurbaşkanına verilmek isteniyor. Sistem değişikliğini kim istiyor; 1993
yılından beridir ‘’Türkiye sadece
Türklere ait değildir’’ diyen birisi.
28 Şubat süreci bu düşüncenin
sahibinin önünü açmaya yönelik fırsat yaratmıştır. İngiltere hakemliğinde Oslo
görüşmeleri denen ihanet süreci ve buna dair tutanaklarda yer alan ‘’Çatışmazlık’’ süreci , etnik
kimlikler, özerklik ve yeniden millet
tarifinin yapılması gibi bir çok talepler görüşülüp, tartışılmış ve karşılıklı
taahhütlerde bulunulmuş. Terör örgütüne İngiltere hakemliğinde uluslar arası
meşruiyet kazandırılmıştır.
Şimdi yapılmak istenen; bu süreç içinde PKK marifeti ile bir
türlü başarılamamış olan bölünme ve ayrışmayı tam yetkili tek adam Cumhurbaşkanı marifeti
ile başarmak istiyorlar.
1876 dan beridir egemenlik hep
Türk milletinin olmuştur. İlk defa devletin kimliği tartışılıyor. Türk
milletinin kaderi bir faninin iradesine terk edilemez. Egemenlik aynen iffet ve
namus gibidir; bölünmez, paylaşılamaz
Prof. Dr. Birgül
Ayman Güler
Farklı görüşlerde olan ama ‘’Birlikte Türk Milletiyiz’’ duygusu etrafında
bir araya gelmiş, oldukça kalabalık bir topluluğuz. ‘’Egemenlik kayıtsız
şartsız Türk Milletinindir’’ diyenler olarak bir aradayız. Sistem değişikliği
AKP-MHP işbirliği ile gündeme getirilip, CHP marifeti ile şerbetlenerek
meşrulaştırılmıştır.
soramayacaklar; çünkü onlar yok hükmündeler adeta. Bakanlar seçimle gelen değil, Cumhurbaşkanı tarafından atama ile geliyorlar, millet seçmediği için sorumsuzlar. Şimdi milletvekilleri toplum ve devlet meselelerini görüşmek üzere meclis toplanabiliyor ancak yeni usule göre sadece toplum meselelerini görüşmek üzere toplanabilecekler. Şimdi 1/10 yani 55 milletvekili araştırma önergesi verebiliyorlar, yeni usulde salt çoğunluk aranacak. Cumhurbaşkanı meclisi fesih nedenleri belirtilmemiş.
Doç. Dr.Ümit
Kocasakal
Millet ve memleket severler bir aradayız. Yurttaşlık kavramını çok
önemsiyorum. Yurttaşlık kültürü tüm ayrımcılıkların panzehiridir. Sistem
değişikliğini kim, niçin istiyor. İstikar için sistem değişikliğini
dayatıyorlar. Peki AKP hükümetleri 15
yıldır ne istediler de yapamadılar. 15 senedir hükümet anlamında en
uzun istikrarlı dönem değil mi. Bu istikrar parlamenter sistemle sağlanmadı
mı? En istikrarlı yönetim dikta rejimleridir ki, bu mu isteniyor.
Sorun yeni anayasa değil, sorun var olan anayasaya
uymamaktır. Türkiye yön duygusunu yitirdi. Yorgun ve bitkin. Bu anayasa
değişikliği niçin BOP projesinin uygulama sürecinde gündeme getirildi ve
gerçekleştirilmek isteniyor. Yeni anayasa Türk milletinin değil,
emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin talebidir. Son günlerde
sıkışınca milli birlikten bahsedenler peki niçin Lozan ile kavga ediyorlar.
Kişiye özel, tek adam sistemine Türk tipi başkanlık denmesi de Türk milletine
hakarettir. Siyasi ve hukuki denetimi olmayan bu sistem diktatörlüktür. Cumhurbaşkanı bir sabah kalkar, ruhi durumuna
göre savaş ilan edebilir. Meclisin
ilgası yetkisinin tek kişiye verilmesi, anayasanın değiştirilemez ilkelerine
aykırıdır.
Prof. Dr. Ümit Özdağ
Ben Devlet Bahçeli tarafından ihraç ettirilmiş bir vekilim, o halde
gerçek MHP milletvekiliyim. Savaş dalgalarının kıyılarımızı vurduğu bir anda
anayasa ve sistem değişikliğine niçin ihtiyaç duyuldu.
Daha yeni sınır
illerimizi ziyaretten geldim. Gazilerimizi ziyaret ettim. 11 leopar tankı, 2
zırhlı ve 1 helikopter kaybımız var. Gazilerimiz, ‘’ancak ordularda olan
silahlar terör örgütünün elinde var’’ diyorlar. Aynı anda Kıbrıs da üzerimize
çullanmak istiyorlar. Milleti bölmek için referandum süreci başlatıldı.
15 Temmuzun arkasındaki dinamik güçler devredeler. İçinden geçmekte
olduğumuz süreç dikkate alındığında adeta birinci meclisi gibi bir meclis
konumunda bir meclis olması gerekirken Ukrayna tipi bir meclis görünümü var.
Sürekli kurucu meclise hakaret ediliyor. İnsan milletin tarihine bu kadar
düşman olabilir mi? Kuvvetler
ayrılığının olmadığı anayasa olur mu; olsa da Recep Tayyip Erdoğan Anayasası
olur. Mecliste 330 sayısı bulunamadığı
sürece Cumhurbaşkanına bir şey sormak mümkün olmayacaktır. Muhalefete, bizlere
karşı basında ve TV’lerde aşırı ambargo uygulanırken yeni anayasa tartışmaları
nasıl yürüyecek, mümkün değil. Böyle bir anaysa değişikliği gerçekleşse bile,
Türkiye’yi yönetmek mümkün olmayacaktır.
Yeni yapılan
değişiklikle anayasanın 123, ve 126. Maddelerine göre Cumhurbaşkanı canı isterse ülkenin bir bölümünde özerklik ilan
edebilir.
Bu yetkiyi elde etmek isteğinin arkasında
ileride federal yapıya gidilme isteğidir. Bütün bunlar Oslo sürecinde alınan
kararların uygulamaya sokulmasıdır. İstiklal Savaşı’ından çıkan bu meclis Recep
Tayyip Erdoğan’a yenilmeyecektir. Atatürk’e dahi verilmeyen bu yetki Erdoğan’a
da verilemez; O’na dahi üç aylığına verilmişti ve sadece Deniz, Hava, Kara birliklerinin komutası içindi. Daha sonra değişiklik
yapıldı. Ordu komutanlığı; barışta genel kurmay başkanlığına, savaşta ise
hükümet adına Cumhurbaşkanına verildi. Kantin asteğmeninden başkomutan olamaz.
Bu anayasa değişikliği gerçekleşirse şayet daha sonra halifelik konusu gündeme
getirilecektir.
Biz beş milletvekili ile beraber çok sayıda MHP milletvekili anayasa
değişikliğine hayır diyecektir. Beni partiden ihraç ettiren Devlet Bahçeli aynı
şeyi Bülent Didinmez marifeti ile beni
Ergenekoncu ilan etmişti, şimdi de Ortadoğu Gazetesinde bir yazarlarına Fötöcü
olduğum yazdırdılar. Bunların yaptığı korkaklıktır. Burada iki tane paşam var
ve Ergenekon, Balyoz davaları sürecinde fetö denen bu örgüte karşı verdiğim
mücadelemi biliyorlar. Onun için korkaklar üzerime gelmeye devam ediyorlar.
Artık susmayacağım, yeter artık.
Ümit Bey panel de son konuşmacıydı.
Program, katılımcılara plaketlerinin takdimi ile nihayetlendi.
Mehmet Soral