24 Ekim 2024 Perşembe

OF OF DAHA NELER...?

Aman Allah'ım olacak iş mi, neler oluyor bu ülkede.
DEM'nin, hatta PKK'nın bile cüret edemediğine Devlet Bahçeli cüret ediyor, Apo'nun gelip TBMM'de konuşmasını istiyor.
Eğer böyle bir süreç devreye girerse Devlet Bahçeli marifeti ile varılacak nihai hedef yine Devlet Bahçeli ve MHP ile imzalanan ikiz yasaların kabulü ile önü açılan özerk federatif yapılanma gerçekleşecektir. Yani "Büyük Ortadoğu Projesi"nin Türkiye'yi ilgilendiren bölümü gerçekleşmiş olacaktır. Bu teslimiyet PKK'nın kendince verdiği savaşı kazanması demek olacaktır.
Böyle bir süreç yaşanabilir mi; evet yaşanabilir. Aynı sözleri Recep Tayyip Erdoğan söylemiş olsaydı "hayır mümkün değil, başaramaz" diyebilirdim ancak fikir ve düşünce Devlet Bahçeli'den çıkınca işin ciddiyetini anlamak gerek zira Türkiye'de büyük değişim ve dönüşümler Devlet Bahçeli'nin tetiklemesi ile gerçekleşmiştir.
İçim sızladı, canım acıyor; Türk milliyetçiliği ideolojisi kurumsal kimliği marifeti ile ülkem bölünmeye doğru sürükleniyor. Allah'ım bizler ne günah işledik ki; bu büyük günahın aparatı olmaya sürüklendik.
Ancak ne var ki küçüle küçüle iyice büzüşmüş ancak devletin pozitif kayırması ile varlığını seçim barajları aşağı çekilerek sürdürebilen MHP, Devlet Bahçeli ve etrafında oluşmuş ideolojik kaygılardan uzak bir kümenin dışındaki Türk milliyetçilerinin varlığı, gücünü göstererek oraya buraya itilen kakılan, bir türlü aparat olmaktan kurtulamayan Türk milliyetçiliği hareketi yine Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuran ruhun tekrarını tecelli ettirerek devletin ve milletin istikbaline el koyacaklardır.

''Kürt sorunu'' yok sorun yaratan etnik özürlü kriptolar var

Kürt sorunu yok, etnik özürlü kripto Ermeni piçlerinin Kürtler üzerinden yarattığı, aparat "PKK oluşumu" kaynaklı terör sorunu var.
Sorun Kürt sorunu olsaydı Türk milletinin birleşeni Kürtler ülkenin her yerinde aynı düşünüp PKK paralelinde hareket ederlerdi, var mı öyle bir şey; yok.
Kürt sorunu olsaydı bir zamanlar bu ülkede ortaokullara kadar inen siyasi ideolojik sağ-sol çatışmasının bir benzeri de Kürt-Türk kavgası şeklinde olurdu; başarılamayacağı için bunu denemeyi düşünmediler zira bunu besleyecek bir zemin hiç bir zaman olmadı.
Kürt sorunu olsaydı kızımız veya oğlumuza "evlenmeye karar verdiğinizde düşündüğünüz adayınız Kürt veya Türk olmasın" diye uyarma ihtiyacı duyardık.
Evimizi alırken, mekanımızı seçerken, işimizi pazarlarken, hizmetimizi verirken veya alırken Türk milletinin birleşeni Kürtler ve Türkler arasında herhangi bir avantaj ayrıcalığı olsaydı inanın Türkiye Cumhuriyeti bu kadar yaşamazdı; bu coğrafyanın şekli de şemalı de çok farklı olurdu.
Siyaset kurumunun ahmakları ağızlarından çıkan sözün anlamının ne olduğunu nereye varacağının hesabını yapmadan adeta helada gaz bırakma rahatlığında "Kürt sorunu" gibi akıllarına her geleni söylemeleri ile olmayan sorunu varmış gibi siyaset yaparak bu ülke ve millete en büyük kötülüğü yapıyorlar.
Ne PKK, ne siyaset kurumunun ahmakları, ne Türk düşmanı kripto etnik piçler, ne de Büyük Ortadoğu Projesi'nin banisi olan emperyalistler, onun yerli işbirlikçi aparatları muvaffak olamayacaktır.
Türk zoru bozar...
Ne mutlu Türküm diyene
Tanrı Türk'ü korusun ve yüceltsin

Koray Aydın Gezmeye Çıkmış

Koray Aydın ülke genelinde seyahate çıkmış sivil toplum ve meslek örgütlerini ziyaret ediyor. Yine Facebook'da bir ziyaretine dair paylaşımını gördüm altına aşağıdaki yorumumu yaptım.
....
Aklıma ilk geleni söyleyeyim; İYİ PARTİ'deyken niçin bu tür çalışmaları yapmıyordunuz. Çok ilgi ve alaka duyduğum siyasetten sizler gibi örnekler yüzünden iyiden iyiye soğudum.
Sizler gibilerin tahakkümündeki siyaset kurumu özgürlüğüne kavuşana kadar hiç bir yeni oluşumun yanında olmamak için kendime söz verdim.
Bundan böyle siyasi görüşüm olacak ancak siyasi partim olmayacak. Türk milliyetçisi bir vatandaş olarak oyumu konjonktürü dikkate alarak stratejik kullanacağım.
Farkındayım; ülke genelinde dolaşmanızın, ziyaretlere çıkmanızın asıl nedeni partileşmek, siyaset kurumu tahterevallisinde denge unsuru olup siyasetin yeniden dizayn edilmesinde rol oynamak istiyorsunuz.
Türk milliyetçiliği kurumsallığına veya merkeze talip olmak üzere yeni bir partiye hiç ihtiyaç yoktur. Eğer bu ülke ve millet için hayırlı bir iş yapmak için samimiyseniz tek yapacağınız şey ayrışma değil kendinize yakın bulduğunuz partileri birleştirip bütünleştirmek olmalıdır. 50+1 pazarında pazarlık için tezgahım olsun diye bunları yapıyorsanız vebal altına girersiniz.
Devlet Bahçeli, Koray Aydın, Meral Akşener, Ümit Özdağ, Sinan Ogan, Yavuz Ağıralioğlu, Yusuf Hoca ...ve diğerleriniz
Sizleri, ideolojik buhrandan çıkış yolları arayışımızda, iktidar olma arzumuzun en hararetli olduğu bir süreçte suiistimalcilerimiz olarak hatırlayacağız; kahramanlarımız olarak anmak, hatırlamak varken..

20 Ekim 2024 Pazar

YENİDOĞAN ÇETESİ

''Yenidoğan Çetesi''

"Yenidoğan çetesi" bana yıllar önce rahmetli annemin tedavisi sürecinde
yaşamış olduğum tecrübeyi hatırlattı.
Acil olarak ambulans ile kaldırıldığı hastanede yoğun bakım dahil günlerce tedavi görüp maalesef iyileşmeyen annemi bir sabah özel bir hastanenin yoğun bakımına sevk edileceğini söylediklerinde itiraz ettim; "Böyle bir saçmalık olamaz, annem halihazırda bu hastanede tedavi görmekte" diyerek adeta isyan ettim.
O gün kesinlikle şunu düşünmüştüm "Annemin öleceği hükmüne varmışlardı. Özel bir hastanenin yoğun bakımına sevk edilerek o özel hastaneye para kazandırmak istemişlerdi. Sağa sola telefon trafiği ve beraberinde ısrarla direnme gösterince ortalık karıştı, hastane yönetiminden birisi geldi "Ayşe Soral bizim hastaymış" demesin mi...? O an Nemrut suratlı başhemşirenin suratının aldığı şekli hala unutmuyorum. Şüphemiz doğrulanmış oluyordu ancak elimiz de onlara mahkûmdu, başhemşireye "sürtük, hani yoğun bakım doluydu" demek tam da yerinde olacaktı.
Devamında ne oldu; annemi tekrar yoğun bakıma aldılar ( kalp yetersizliği, solunum problemi ve enfeksiyon). Yoğun bakımda bilekleri yandı. Bacaklarından bileklerine deri nakli yapıldı. Sorgulamasını yaptım, mesleğin cahili olduğumuz için tıbbi terimlerle yapılan açıklamayı maalesef kabul edip şüphelerimle baş başa kalmıştım.
Her geçen gün ilave hastalıkların eklenmesi ile durumu daha da kötüye giden annem için "Yapılacak bir şey yok" diyen doktorlara "Hayır, annemin iyileşmesi mümkün ancak birbirinizden habersiz tedavi süreci söz konusu. Yapacağız bir şey var o da; ortak bir heyet oluşturup annemin hastalıklarının tedavisini eşgüdümlü, bir program dahilinde sürdürmeniz gerekiyor" dedim. Dediğimi yaptılar, annem düzenli takip sayesinde iyileşti.
Malesef hastanelerde hastaların ayrı, hasta yakınlarının da ayrı bir mücadele vermeleri gerekiyor. Yine aynı hastanede annem için verdiğim mücadeleye şahit olup beni takdir ederek kucaklayan mesleki onura sahip doktoru da hiç unutmayacağım.

Dinimiz İslam diye...?

Ortak aidiyetimiz İslam dini diye siyasal İslamcılarla başlayan, iktidarları ile perçinlenen Arap seviciliğimiz gönüllü asimilasyonumuzu sağladı, Araplaşma sürecimiz başladı, doğal olarak Yahudi ve İsrail düşmanlığı da beraberinde zihinlere yerleşti.
Ne menem bir Arap seviciliğidir ki; onlardan en az sekiz milyon insanı içimize aldık, yüz milyar dolar para harcadık. Onlara bu muameleyi layık görürken kendi emeklimizi de 12,500.-TL emekli maaşına mahkum ettik. Yüz milyarlarca eğitim öğrenim harcaması ile yetiştirdiğimiz kendi evlatlarımızı da yurt dışında birilerine maliyetsiz eleman gücü olarak adeta hediye ettik.
Biz Türkler isteseydik Yahudilerle pekala iyi ilişkiler geliştirebilirdik ancak siyasal İslamcı Arapçı iktidar bizi zorla Yahudi düşmanı yaptılar.
Yüzyıllar önce İspanya ve devamında Avrupa'dan sürgün edilen Yahudilerin sığınağı olmuş biz Türklerle Yahudiler pekala iyi ilişkiler geliştirip dost olabiliriz. Evet farkındayım; ezanın Türkçe okunmasını dinden çıkmak gibi gören ortalama algı düzeyine "Yahudilerle dost olabiliriz" önerisinde bulunmayı siyasi söyleme dönüştürmek bugünkü konjonktürde çok zor ama rahmetli kurucu başbuğumuz Mustafa Kemal Atatürk'de de böyle bir çekince olsaydı ne bağımsızlığımızı kazanabilirdik ne de bu devleti kurabilirdik. Şimdilik biz söyleyelim, siyasiler de düşünsünler.

Numan Kurtulmuş içindeki dışarı kusmuştur

Numan Kurtulmuş "devletin milleti ve ülkesi olamaz" demiş.
Her devletin milleti olmayabilir; ABD olup da Amerika milleti, Canada Devleti olup da Canada milleti olmadığı gibi. Milletlerin devleti vardır; Türk milletinin Türkiye, Alman milletinin Almanya, İtalyan milletinin İtalya, İngiliz milletinin İngiltere olduğu gibi...Mesela Belçika'nın milleti yok, halkı var; bir arada yaşayan etnik azınlıklardan oluşuyor.
Eğer birileri çıkıp da "Devletin milleti olmaz" diyorsa o diyenlerin soyuna sopuna bakmak lazım; etnik özürlü, Türklük düşmanı kripto birileridir. Bunlar Türk devleti ve milleti adına bir makam işgal ediyorlarsa devleti ve milleti bu kriptoların ihanetlerinden korumak lazım; bulundukları yerlerden def etmek lazım.
Bu kripto etnik özürlülerin inisiyatif ve önderlikleri ile bir plan dahilinde, bilinçli olarak Türk milleti "Halk"a dönüştürülmek isteniyor. Bunun fiili uygulaması da on milyona yakın mülteci adı altında çeşitli etnik kimliklerden oluşan insanların ülkemize girişleri sağlandı/kabul edildiler amaç Türk milletinin homojen yapısı bozularak "Türkiye halkı" tanımlamasına uygun sosyolojiyi oluşturup tanımını da anayasaya metnine sokmak istiyorlar. Türk Devleti Türk milletinin elinden alınmak, Türk milleti de yığın haline getirilmek isteniyor.
Dolaysıyla anayasanın ilk dört maddesinin o veya bu gerekçelerle değiştirilmesi talebinde bulunmak ifade ve düşünce özgürlüğü olmayıp, kripto etnik özürlülerin organize olmuş ihanet girişimleridir.

Köfteci Yusuf vakası

Keşke hepimiz domuz eti yemiş olsaydık da devletimizin kurumlarına güvenimiz bu denli sarsılmamış olsaydı.
"Köfteci Yusuf'a mı güveneceğiz, devletin verdiği rapora mı" sorgulamasını yapma ihtiyacını duymak Türk milliyetçisi birisi olarak bana olduğu gibi muhtemelen her Türk vatandaşına zul geliyor olmalı.
Devleti devlet yapan, ayakta tutan ana unsur milletin her ferdinin ona güvenle bağlı aidiyet duygusudur. Devlete sadakat ve güveni çekip aldığınız zaman ortada devlet diye bir şey kalmaz.
Eskiden hükümetler değişse bile devletin kurumlarının fonksiyonlarında herhangi değişiklik olmazdı; "Devlette devamlılık esas"tı
AKP ve onun dayattığı sistem değişikliği ile devletin AKP'leşmesi süreci başladı. Nihayetinde AKP'leşen devlet ile hükümet-devlet farklılığı tamamen ortadan kalktı.

Korkum o ki; bundan sonraki süreçte milletin AKP'yi cezalandırayım derken devlete olan sadakatinin ortadan kalkması, içten ve dıştan her türlü operasyona açık hale gelmesi ihtimalidir.

Kısa notlar

Siyaset öyle bir iğrenç hale geldi ki; "adam" diyerek namus ve şerefine kefil olup sahip çıktıklarımız bir de bakıyorsunuz şeref ve haysiyetlerine bizim kadar bile sahip çıkmıyorlar.

"Efendim onlar vatan ve millet için bazen siyasetin gereği böyle yapabiliyorlar" diyenler olabilir. Hayır efendim, kendi onur ve şereflerini koruma konusunda istikrarlı olamayanların milletin onur ve şerefi için yapacakları bir şey olamaz.
...
ABD Binlerce insan öldürülürken İsrail'e "arkandayız" derken İsrail'in, İran'ın petrol tesislerini bombalama ihtimaline karşı ise "Ben olsam bombalamam" diyerek tavsiyede bulunuyor.
ABD, İsrail'e "Ülkeniz için menfaatiniz gereği İnsanları öldürülebilirsiniz yeter ki bizim de ekonomimizin bir anlamda bağımlı olduğu petrol ve türevlerinin başına bir iş gelmesin" demek istemiştir.
...
Ülkelerin yatırım yapılabilir risk haritasında İsrail yatırım yapılabilir ülke çıkarken Türkiye yatırım için riskli ülke olarak çıkmış.
Demek ki; ülkemizin demokrasi sorunları ve tek adam rejimi savaşta olan bir ülkenin şartlarından daha riskli görülüyor.
...
Her tedbir korku nedeniyle değildir; kış sağuna tedbir olsun diye odun, kömür vs. stoku yapılır.
İsrail yayılmacılığına karşı tabiki tedbir alalım ama korkunu utanç boyutunda belli edersen o vahim bir durumdur ki; psikolojik olarak "gelin ne isterseniz alın, yeterki bana dokunmayın" teslimiyeti demektir.
...
Zaman zaman düşünüyorum da; Meral Akşener'e olan haklı öfkemiz nedeniyle acaba diyorum; aidiyetimize ilişkin aldığımız kararlarımızda İYİ PARTİ kurumsal kimliğine haksızlık yapıyor olabilir miyiz.
Kalbimin "merhamet köşesi" gene devreye girdi, söz geçiremiyorum galiba.
Öyle ya; İYİ PARTİ yok olursa bizlerin mi muradı gerçekleşmiş olur yoksa Meral Akşener-Recep Tayyip Erdoğan'nın muratları mı gerçekleşmiş olur.
O nedenle İYİ PARTİ'yi aidiyet duygusundan ziyade ahde fena gereği daha objektif ve bağımsız gözlemlerle takipteyim.

3 Ekim 2024 Perşembe

DEM'LENEN DEM'LENENE

DEM'lenen DEM'lenene....
Devlet Bahçeli'ye meclis açılış resepsiyonunda DEM'lilerle tokalaşması sorulduğunda "yeni bir döneme giriyoruz" dedi.
Devlet Bahçeli'nin DEM'lilerle demlenip akabinde "yeni bir anayasa" vurgusu yapmasını bizatihi kendisinin sistem değişikliğine kadar giden ve gerçekleşen sürecin öncüsü olması nedeniyle bugün de bir başka planı tetikliyor olması ihtimalinden korkuyorum.
Unutmayalım; Türkiye'de önemli kırılmaların önünü Devlet Bahçeli açmıştır. MHP'nin hazırladığı 100 maddelik yeni anayasa çalışmasında ilk dört madde kaldırılıp mahiyetleri değiştirilmeden tek maddede toplanıyormuş. Burada 4 maddenin muhtevasının korunmasının öneminden ziyade anayasanın değiştirilmez maddelerinin değiştirilebileceğinin öncülüğünün yine Devlet Bahçeli'nin inisiyatifi ile sinsice yapılmış veya yaptırılmış olmasıdır.
BOP projesinin Türkiye ayağının pratikte uygulaması Devlet Bahçeli'nin start vermesi ile başlamıştır. Nasıl mı; 57 hükümet (DSP+ANAP+MHP) zamanında yaşanan ekonomik kriz sırasında ekonominin başına ABD'den ithal Kemal Derviş gelmişti. Devlet Bahçeli bu isme karşı çıkmıştı(güya). Karşı çıkmasının karşılığının hükümetten ayrılmak olması gerekirken ne yaptı, erken seçim tarihi verdi.
Seçim gerçekleşti, MHP dahil, CHP hariç diğer tüm partiler baraj altında kaldılar. MHP özellikle hükümetten ayrılarak doğal süreçle seçime gidilmiş olsaydı MHP baraj altında kalmayacaktı, kalsın ve BOP dahilinde kurulan AKP'nin tek başına iktidara gelmesinin önünün açılsın isteniyordu. AKP ve MHP ortaklığı ile bugün geldiğimiz nokta o günlerde ne yapılmak istendiğini doğrulamış olmuyor mu. O nedenle Erdoğan'nın ne yapmak istediğinden ziyade Devlet Bahçeli'nin ne yapmak istediğini önemseyip ona odaklanmak lazım.

Bugün Meclis açılmadan önce Devlet Bahçeli Özgür Özel'e ''çukur'' diyor, kendisini ve CHP'yi ağır hakaretlerle tehdit ediyor...
Sonra ne mi oluyor...
meclis toplanıyor aman Allah'ım o nedir öyle; Devlet Bahçeli ve Özgür Özel kıskançlık yaratacak derecede, tebessüm ve gülücükler eşliğinde ellerini avuçlayıp karşılıklı masaj yapıyorlar. Devlet Bahçeli ''Sizi üzmedim değil mi, siyasetin gereği zaman zaman bunlar olağan şeyler'' mealinde Özgür Özel'in gönlünü alıyor, o da ''Olur böyle şeyler efendim'' diyerek düşürüldüğü ''Çukur''dan çıkıyor.
Siyaset ne kadar iğrenç uğraşı, meşgale haline geldi değil mi; ikiyüzlülük, riyakarlık sel oldu meclisi bastı, aldı bir yerlere sürüklüyor ama içinde boğulan sonuçta Türk milleti oluyor.
Bir önceki paylaşımımda ifade etmiştim; Özgür Özel, Cumhur ittifakının üzerinde yarattığı "aman bunların hışmına uğrayarak üzerimize gelmelerine neden olacak hataları yapmamaya dikkat edeyim" tehdit algısı altında ürkeklik ve korkaklığı siyasi sakarlığa neden oluyor, hata üstüne hata yapıyor. CHP genel başkanı olmadan önceki özgüveni yerle yeksan olmuş.
Milletime seslenmek istiyorum; kesinlikle siyasi saiklerle birbirimizi üzmeyelim, kırmayalım; karşılıklı hakkımız geçerse iğrenç siyasetin bu kahramanları ahirette Allah'ın hakkımızdaki hükmüne hiç bir katkısı olmayacaktır. Siyasetçiye sahip çıkmak yerine onurumuza sahip çıkalım o bize yeter.
Bu vesile ile siyaset adına kalbini kırdığım her kim olduysa hepsinden özür dilerim.

Rahmetli Narin'in katledilişi ve sonrası

Narin'in küçük yaşında vahşice katledilmesi karşısında, Türk milletinin, her türlü aidiyetini sorgulamadan tek tek benzer duyguları yaşayarak aynı acıda birleşerek hep beraber vah vah dedik gözyaşı döktük. Bu ortak duyguda/acıda buluşmamızı ne dinimiz, ne aidiyetimiz ne de kahrolası "siyasi mensubiyetimiz" sağlamıştır; "önce insan olmamız" sağlamıştır.

Onüç yaşımdan beridir siyasete karşı ilgi ve alakam nedeniyle bir çok siyasi serüvenler yaşadım, geldiğim nokta itibariyle sonuçta birilerinin yanında birilerinin karşısında oldum; yanında olduklarımın ihaneti ile karşısında olduklarımın da takdiri ile karşılaştım. Böyle bir çelişkiye muhatap olmamın sorumlusu kendimden çok Türk milletinin siyasi sosyolojisinin oluşmasında niteliksiz, kaypak, ruhsal sorunları olan sözde liderlerdir.
Umarım rahmetli Narin'in bu dünyadan talihsizce göç etmesi; Türk milletinin her ferdini iki farklı kin ve öfke grubunda konsolide etmiş olan siyasi liderler ve siyaset kurumunun neden oldukları pis bataklıktan çekip çıkararak "önce insan olmak"da bir araya getirir. Narin'in acısı milli yasa dönüşmesi bize bunu göstermiştir.
Hiç bir zaman siyasi taraf olmak adına oyumuz olmasın, her zaman stratejik oyumuz olsun. Çünkü siyasi parti ve liderleri ülkeyi değil sahip olduğumuz oyumuzu yönetmeye kalkışıyorlar; siyasi partiler çıkar ve menfaat şebekesine/çetesine dönüşerek bu da milli birlik ve bütünlüğümüzü katleden ana unsur oluyor, stratejik oyumuzun gücü bu tür oyunları bozuyor.

Milletin birliği vatanın bütünlüğünden sorumlu en sorumlu kişi Narin evladımızın başına gelen malum olaydan dolayı vakayı; hiç kimse tarafından etnik kimliği, dolaysıyla da ayrımcılığı çağışrıtan cümleler kullanılmadığı halde sadece feodal yapıyı eleştirenlerin iyi niyetlerini siyasi emellerine malzeme yaparak resmen suiistimal etti; "Türk milleti" tanımının birleşenlerinden Kürt kardeşlerimizin yirmi günlük süreçte birileri tarafından suçlandıkları şeklinde olmayan bir şeyi olmuş gibi, söylenmemiş bir sözü söylenmiş gibi gösterme çabası içine girdi.
Bu tamamen ve tamamen düşülen yerden kalkarken fırsat bu fırsat deyip "bir avuç toprak alıp menfaat sağlamak" gibi malum olay üzerinden siyasi rant temin etme çabasıdır. Böyle bir sorumsuzluğu kabul etmek mümkün değil. Bu tür cümleleri sıradan sade vatandaşlardan kim kullansa "Ayrımcılık yapıp iç barışı bozmak"tan hakkında dava açılırdı.

Allah'tan korkmak mı gerek sevmek mi...?

Biz Allah'tan korkmuyoruz çünkü O bizi seviyor biz de O'nu seviyoruz. Niçin korkalım; her şeye kadir olan Allah zafiyet içinde midir ki; bizden isteyip de temin edemeyen bir aciz, vermeyince de zalim olsun.
Cinsiniz cibilliyetiniz, soyunuz sopunuzla potansiyel günahkar olmalısınız ki; çocuklara ilk öğretilmesi gerekenin Allah'tan korkmak olmalıdır diyorsunuz. Niçin Allah'ı sevmek değil de korkmak.
Haklısınız; şahidim ki; alayınız günahkarsınız yine şahidim ki; alayınız Allah'tan korkmayan bir araya toplanmış münafıklarsınız.
Ulan siz demediniz mi "Günah işlemek bizim özgürlüğümüzdür"