24 Aralık 2021 Cuma

DOLARI YÜKSELTEN DE DÜŞÜREN DE...?

Doları yükselten de düşüren de tek adam iradesidir

Ve hep beraber görüp anladık ki; bay muktedir döviz kurunu bilerek konuşup yükseltti, yine bilerek konuşup düşürdü.
Kendi heves, kibir ve kaprisleri için vatandaşın kendi maddi imkanlarını koruma ve kollama güdüsüne operasyon çekerek karşılığında rant devşirme düşüncesi gibi sinsice bir kurgunun olabileceğini kimin aklına gelebilirdi ki.
Böylece yönetenlerin vatandaşına tuzak kurabileceğini de görmüş olduk.
Faize nas gereği karşı olacaksın sonra da TL mevduatına kur yükselirse kur farkını ilave etme garantisi vereceksin. Peki TL mevduatına ilave edeceğin kur farkı Faiz değil de nedir.
Evet, kendileri İslam'a uymayıp İslam'ı kendilerine uyduranların huyudur bu; hacı bankaya vadeli para yatırır aldığı faizle elektrik, doğal gaz faturalarını öder sonra da "Faizi yemedim, boğazımdan haram geçmedi, onunla doğal gaz faturasını ödedim" diyerek böylece İslam'a (Nas'a) göre faize bulaşmamış olduğunu söyleyerek aslında Allah'ı kandırmaya cüret eder.
Peki bu alengirli oyunlara ne gerek vardı; "faizi indirmekte ısrarcı olmayacağız" denmesi bile kurun yükselmesine mani olabilirdi. Bu yapılmadı, çünkü bir daha iktidara gelmek için yine din üzerinden söylemlerde bulunmak gerekiyordu; başörtüsü kullanımdan düştü, yeni bir İslami enstrüman gerekiyordu bunun için de "Nas" seçildi, o kullanılıyor.

Sözde İslami hassasiyetten kaynaklı "Nas" inadından fakir fukaraya zulme varan bir sürece geçiyoruz.
Nasıl mı; zengin, TL mevduat hesabı açacak, diyelim ana para 1000.- TL ve vade sonu 1.015 TL olacak. Eğer vade sonunda doların kur artışına göre 1.000.- TL'nin dolar karşılığı getirisi 1.025.- TL ise...
Parası olmadığı için vadeli hesabı olmayan gariban, çocuğuna mama alırken ödediği vergi ile mevduat sahibi zenginin kur farkından kaynaklanan 10.-TL'lik kaybının ödenmesine katkıda bulunacak.
Zengini daha zengin yapan fakire ise sürün diyen bir düzen; temeli ise "Nas" hassasiyetine dayanıyor(!)
Yahu yeni düzeninize ne derseniz deyin ama hiç olmazsa kutsiyet atfettiğimiz değerlerin içini başlatmayın, kirletmeyin.

Türk milliyetçiliği ve mensuplarının talihsizliği

Ülkücü hareketin en büyük talihsizliği; hareketin büyüklüğü ve misyonu altında ezilen bir genel başkana sahip olması, bundan mütevelli bilgi, birikim ve kabiliyet anlamında kendisini aşan birileri karşısında her zaman tükeneceğini düşündüğü için nitelikli potansiyele sahip herkesi MHP'den ya doğrudan disiplin yolu ile ya da muhtelif engelleme ve tacizlerle ayrılmaya zorlamıştır.
Onun içindir ki; bugün Devlet Bahçeli sonrası kim MHP genel başkanı olur dendiğinde hiç bir isim akla gelmemektedir, gelmediği için zaman zaman S.Soylu gibi dışarıdan ithal isimler bile MHP genel başkanlığına yakıştırılıyor.
Eskiden bu anlamda sorular sorulduğunda bir çok isim akla gelebiliyordu; Koray Aydın, Ümit Özdağ, Meral Akşener, Sinan Ogan, Müsavat Dervişoğlu gibi.
En son ne olur ne olmaz diyerek olur da genel başkanlığa talip olurlar veya MHP'de alternatif arayışların öncüsü olabilirler diye Atilla Kaya, Suat Başaran, Nazif Okumuş gibi isimler ihraç yolu ile tasfiye edilerek nihayetinde MHP'yi hiç bir iddiası olmayan tabela partisi konumuna düşürecek bir sürece doğru gidiliyor.
Türk milliyetçiliği hareketini etkisiz, yetkisiz ve pasif hale getirmek için ilk önce onun kurumsal kimliğinden beklenen umutları tüketmek gerekiyordu. Bugün yaşayıp anladık ki gelinen nokta tam da burası.
Amma velakin Demokrat Türk milliyetçileri, Türk milliyetçiliği hareketi için kurgulanmış bu akıbeti bozdular, cesurlar hareketi olarak başlayan süreç İYİ PARTİ Projesi olarak tamamlandı. Türk milliyetçileri bu projeyi hayata geçirirken kendi tabanı dışında her kesimin vatan ve millet severlik paydasında bütünleşenlerini de projeye dahil ederek umulmayan bir sinerjinin oluşmasını sağladılar. Şimdi bu süreç millet ittifakının inisiyatifinde 13. Cumhurbaşkanının seçilmesi ile tamamlanacaktır.
Velhasıl kelam; "Bu devlet için Türk milliyetçilerinin azı zarar; milli refleks körelir, çoğu da zarar; devleti yönetme gücüne erişirlerse indirmek güçleşir" şeklinde yazılı olmayan ama hep var olduğunu düşündüğüm "Türk milliyetçiliği hareketini ayarda tutma" kuralından sorumlu tayin edilmiş unsurların rolü cesurlar hareketi ile saf dışı bırakılmıştır. İşte bu rol kaptırıp boşa çıkma durumu birilerini telaşlandırıp, salgınlaştırdı. Gerek Alparslan Türkeş Vakfı etkinliğinde yaşanan olayların, gerekse Mansur Yavaş'ın tehdit edilmesinin arkasında bu korku ve telaşın tezahürünü görüyoruz.

Sıkıntıya gerek yok ''Bir siyasi zeka'' gerekeni yapacaktır

Kendinizi yormayın yahu, ne gerek var, arkanızı koltuğa yaslayın Meral Akşener i izlemeye devam edin. Sahip olduğu siyasi zeka öyle bir aday çıkaracak ki bugünlerde millet ittifakı adayı için harcanan mesainin boşa çıkmasına başta cumhur ittifakı tarafları olmak üzere herkes şaşırıp kalacaklardır.
Meral Akşener ve onun etrafında kenetlenmiş "Demokrat Türk milliyetçileri" ABD/AKP/FETÖ işbirliği ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti üzerine kurgulanmış, ilelebet süreceği planlanmış; "Türk Devleti"ni önce değiştirme sonra da devletin adı başta olmak üzere bayrak ve millet tarifi değişikliği ile dönüştürme sürecine, kurdukları İYİ PARTİ ile mandallama yaparak akamete uğratmışlardır. İnşallah 2023 seçimleri ile son vuruş yapılarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti her türlü kurum, kuruluş değer ve kazanımları ile aslına rücu edecektir.

Geleceğin ''Başbakanı'' önemli kişidir ABD elçisi ile görüşmesi doğaldır

ABD, büyükelçisini bostan korkuluğu olsun diye göndermiş değil; bulunduğu ülkedeki her türlü siyasi, sosyolojik ve ekonomik gelişmeleri takip edip ülkesine rapor etmek için görevlendirilmiştir. Bu görevlendirmeler tüm devletler ve onları temsil eden büyükelçiler için de aynıdır.

Neymiş efendim; Meral Akşener ABD büyükelçisi ile niçin görüşürmüş. Recep Tayyip Erdoğan'ın partisi bile yoktu ama bugünkü sıfatı ile randevu alamadığı ABD'nin düşünce kuruluşlarından siyasi yasaklı olmasına rağmen (Artık hangi garantörlüğe binaen ise) istediği randevuyu alıp "Cemaat/fetö" takviyeli, Zapsu mihmandarlığında kapı kapı dolaşmıştı.
ABD büyükelçisi ülkemizde kabzımal veya boyacı, badanacı ile mi görüşecekti, elbette geleceğin başbakanı ile görüşmeyi değerli ve gerekli görecektir. Ülkemizde akli selim diplomasi ve dilini yerle yeksan edenlerden elbette ciddi devletlerin diploması mantığını anlamaları beklenemez.
Meral Akşener'in pekala ABD büyükelçisine;
"Ülkeniz adına gerek Biden gerekse siz gerekli gereksiz, zırt pırt ülkemizde yaşanan siyasi süreçlerle ilgili demeçler vererek düşünce beyan etmeyiniz. Şunu bilin ki; BOP eş başkanlığı gibi benzeri görevlendirmeyi zamanında birilerine tevdi etmiş olabilirsiniz ama unutmayın ki bir ikincisini kabullenecek birisini daha bulamayacaksınız; hele ki benim için asla, aklınızdan bile geçirmeyiniz"
demiş olamaz mı.
Cumhur ittifakı tarafları özellikle de AKP bu tür görüşmeleri kendi yaşanmışlıkları üzerinden tahlil edip yorumlayınca, Meral Akşener'in görüşmelerini de aynı minvalde görüp değerlendiriyorlar.
Recep Tayyip Erdoğan henüz başkan olmadan fiili durum yaratarak "Başkan" olmuştu, ne var yani; Meral Akşener de "Başbakan" olmadan fiili durum yaratarak başbakan olabilir, Devlet Bahçeli de çıkar "Bu fiili durumu hukuki hale getirelim" der, böylece Meral Hanım da fiili durumdan asli duruma terfi eder(!)
Devlet Bahçeli böyle bir şey yapmaz demeyin zira onun misyonu, cumhuriyet hükümetlerine baş olmak değil, hangi partinin hükümet olduğu da önemli değil, önemli olan hükümetlere eklemlenerek siyasi varlığını sürdürebilmek, bunun için de MHP kurumsal kimliğini buna araç etmektir.

Hürriyetçi Eğitim-Sen

MHP ve Devlet Bahçeli'nin himayesinde yönlendirilip istikamet tayin edilen, milliyetçi sivil toplum örgütlerinin her birinin üzerinde olduğu gibi "Türk Eğitim-Sen" üzerinde de aynı himaye söz konusuydu. Bunu kabullenmeyen daha özgür, daha sivil ve bağlantısız olmak isteyen eğitimci Türk milliyetçileri "Hürriyetçi Eğitim-Sen" ismi altında yine Türk milliyetçiliği taban ekseninde farklı bir yapılanmaya giderek örgütlenmeyi düşünmüşler.
Türkiye'deki Türk milliyetçiliği hareketinin MHP kurumsal kimliği üzerinden Devlet Bahçeli marifeti ile "Devletin kontrolünde her daim kendisine ayar çekilen, asla sivil olmayan" bir yapıdan kurtarılarak sivilleşmesi sürecine girmesinin her zaman faydalı olacağını düşünenlerdenim. Dolaysıyla, milliyetçi değerler üzerine kurulması düşünülen söz konusu sendikal örgütlenmeyi destekliyorum.
"Hürriyetçi Eğitim-Sen"i kurmak isteyen arkadaşlarımıza tavsiyemiz; hiç bir siyasi parti ve onun liderinin arka bahçesi olmayacaklarını taahhüt ederek adım atmaları kuruluş amaçlarını gerçekleştirme anlamında işlerini kolaylaştıracak, kendilerine güveni ve katılımı artıracaktır.
Hayırlı olsun
, başarılar dilerim.
Mehmet Soral

7 Aralık 2021 Salı

DHKPC' Mİ ALLAH İLE ALDATANLAR MI

AKP'ye rağmen kazanılan her zaferde hayır vardır, velev ki; , sahipleri ile siyasi olarak hemfikir olmasam bile. 

Yeni seçilen Barolar Birliği başkanına DHKPC sempatizanı yakıştırması yapılıyor. Türk milliyetçileri olarak, özellikle 12 Eylül 1980 sonrası, risk teşkil etmekten iyice uzaklaşıp marjinalleşmiş sol fraksiyonlara karşı muhalif duruşta yoğunlaşmaktan, sağ'dan gelen daha acımasız ve yıkıcı risklerin, ihanetlerin hesabını yapmadık.  

ABD organizasyonu ve fetö'nün kumpasları ile muktedir olanların devleti önce değiştirip sonra dönüştürdüklerine yaşayarak hep beraber şahit olmuşken, Gülen ile yan yana, boy boy resimleri olanların kamu kurumlarına atamaları hala yapılırken...

Yeni seçilen Türkiye Barolar Birliği başkanının artık iyice marjinalleşmiş DHKPC ile ilintili şeklinde dedikodusunun yapılması; olsa olsa sol için nostaljik bir anlamı olur ama benim için kayde değer bir anlamı olmaz. 

Yahu artık içi boşaltılmış eski kavramların sihrinden korkmayalım, bu devlet ve millet için kimlerin veya hangi kurumların risk teşkil ettiklerine dair güncelleme yapalım ve zihin haritamızı değiştirelim; And'ımızın kaldırılmasında veya zinanın cezasız bırakılmasında DHKPC veya bunlarla ilişkili olanların ne katkısı olmuştur veya kimler buna katkı sağlamıştır. 

Tekrarlıyorum; önemli olan AKP hegemonyası karşısında olmak ve bu hegemonyayı sona erdirmek için güzel ahlak temelli, vatan ve millet severlik paydasında bütünleşmektir. Marjinal unsurları ayak bağı yaparak surda gedik açılmasına fırsat vermemek gerekir. Türk milletinin gerçek sorunu "Allah ile aldatanlar"la savaşmaktır. 



''Kontrollü Ülkücü Hareket''

Ülkücü hareketin en büyük talihsizliği; hareketin büyüklüğü altında ezilen bir genel başkana sahip olması ve kendisini aşan birileri karşısında tükeneceğini bildiği için de potansiyeli olan herkesi MHP'den ya tasfiye etmiş ya da ayrılmaya zorlamış olmasıdır.

Onun içindir ki; Devlet Bahçeli sonrası kim MHP genel başkanı olur dendiğinde MHP içinden hiç bir isim akla gelmemektedir; gelmediği içindir ki zaman zaman S.Soylu gibi ithal isimler MHP genel başkanlığına yakıştırılıyor. 

Eskiden bu anlamda sorular sorulduğunda bir çok isimi arka arkaya sıralayabiliyorduk;  Koray Aydın,  Ümit Özdağ, Meral Akşener, Sinan Ogan, Müsavat Dervişoğlu gibi.

En son ne olur ne olmaz diyerek olur da genel başkanlığa talip olurlar veya alternatif arayışların öncüsü olabilirler diye Atilla Kaya, Suat Başaran, Nazif Okumuş gibi isimler ihraç yolu ile tasfiye edildiler. Nedeni; muhtemelen en fazla, olsa olsa AKP'yi eleştirmiş olmalarıdır.

Türk milliyetçiliği hareketini etkisiz, yetkisiz ve pasif hale getirmek için ilk önce onun kurumsal kimliğinden beklenen umutları tüketmek gerekiyordu. Bugün görüp anladık ki gelinen nokta tam da burası.

Amma velakin; Demokrat Türk milliyetçileri, Türk milliyetçiliği hareketi için kurgulanmış bu akıbeti bozdular, cesurlar hareketi olarak başlayan süreç İYİ PARTİ Projesi olarak tamamlandı. Türk milliyetçileri bu projeyi hayata geçirirken kendi tabanı dışında her kesimin vatan ve millet severlik paydasında bütünleşenlerini de projeye dahil ederek umulmayan bir sinerjinin oluşmasını sağladılar.  Şimdi bu süreç millet ittifakının inisiyatifinde 13. Cumhurbaşkanının seçilmesi ile tamamlanacaktır.

Velhasıl kelam; "Bu devlet için Türk milliyetçilerinin azı zarar; milli refleks körelir,  çoğu da zarar; devleti yönetme gücüne erişirler" şeklinde yazılı olmayan ama hep var olduğunu düşündüğüm "Türk milliyetçiliği hareketini ayarda tutma" kuralından sorumlu tayin edilmiş unsurların rolü cesurlar hareketi ile saf dışı bırakılmıştır. İşte bu rol kaptırıp boşa çıkma durumu birilerini telaşlandırıp, salgınlaştırdı. Gerek Alparslan Türkeş Vakfı etkinliğinde yaşanan olayların, gerekse Mansur Yavaş'ın tehdit edilmesinin arkasında bu korku ve telaşın tezahürünü görüyoruz.

''Cengiz'in Koyduğu'' oyuncaklar

Cengiz "Koyunca" sesini çıkaramayan; iradeleri satılmış, azatlık kabul etmeyen, kandırılmaya teşne, iflah olmaz biatcı köleler Kılıçdaroğlu'nun el vurmasından "Koyma" çıkardılar.
El vurma hareketi; kurulan cümledeki anlamı kuvvetlendirmek için yapılan pekiştirme hareketidir.
Beyinleri sürekli "Koymakla" iştigal halinde olunca anlaşılan yapılan alkışları dahi öyle anlamlandıracaklar(!)
Kılıçdaroğlu nereden bilebilirdi; Cengiz'in "Koymasından" memnun olanların el vurmasından rahatsız olabileceklerini.
Birilerinin uçkurlarına kamera bağlayıp sonra da oturup seyredenlerin ahlak abidesi kesilmeleri yok mu; inanın rahatsız olduklarından falan değil, aksine suiistimal edebilecekleri bir malzemeyi elde etmiş olmanın hazzını daha da yaşamak için yaygara koparıyorlar.
Kendi TV kanallarında biatcı bir şerefsize talimatla "Meral Akşener'in kaseti var" dedirten "Cengiz'in koymaları"; Sizler mi edep, adap ve ahlak bekçiliğine soyundunuz... hadi oradan.

Mehmet Soral

28 Kasım 2021 Pazar

KAÇ DOLAR GÜLEN'İ AFFETTİREBİLİR


Aha da buraya yazıyorum; cumhur ittifakının bu tutarsızlığı, iktidardan gitmemek için kurguladığı akla hayale gelmeyen atraksiyonları, hele ki yeşil paraya tamahı devam ettiği sürece gün gelir de Gülen yine ABD'yi arkasına alıp "Size ihtiyaç duyduğunuz doların temini için söz veriyorum" dediği an ülkeye elini kolunu sallaya sallaya gelir, devamında tüm yandaşları aklanır tutuklular ise affedilebilir.
Devlet Bahçeli bunun gerekçesini; ekonomik krizlerden mütevellit yaşamakta olduğumuz olağanüstü halin devlet ve millet üzerindeki tahribatının varacağı neticeleri hatırlatarak devletin bekasına bağlar, Erdoğan da; "Her şeyi "Nas"a göre yapıyoruz, Allah tövbe edenleri affederken biz neyiz ki affetmeyelim" der işi dine bağlar, yandaşları ise bu minvalde TV'lerde tepinerek anlatmaya başlarlar karşı çıkanları da iş birlikçi ve hain ilan ederler.
15 Temmuz ihanetinin arkasındaki finansörün Birleşik Arap Emirlikleri'nin olduğunu söyleyip sonra da yeşil dolarlar gösterildiğinde her şey unutulunca; başka nelerin unutulabileceği sorguladım, aklıma bunlar geldi.
Öyle ya; beş defa evden kaçan ve her defasında geri gelen kız o gece evde yoksa akla ilk gelen, mal güderken uçurumdan aşağı düşmüş olması ihtimali değil, gene bir herife kaçmış olması ihtimalidir.

Aman aman çok dikkat etmek hata yapmamak gerekiyor

Sakına sakın, şu veya bu haklı nedenlere dayandırılsa bile İYİ PARTİ'nin gezi ve toplantılarının provoke edilmesinde olduğu gibi AKP'nin olmasını çok arzuladığı sokak gösterileri gibi eylemlere girişmeyin, yapılmak istenenlere katılmayın.
Şunu kesinlikle unutmayalım ki; AKP öyle veya böyle gidici. Demokratik yollarla hiç zorlanmadan güle güle diyeceğiz bunlara. Ancak bizler için en büyük hata, bunların en iyi beslendiği "olağanüstülük" hallerinin tecelli etmesi gibi şeytani kumpaslara düşmek olacaktır. Unutmayalım ki yaklaşık yirmi yıllık AKP iktidarında bu uzun boylu sürecin devamlılığını sağlayan husus, yaşanan olağanüstü hallerden sürekli beslenerek süreçleri hep lehine çevirmiş olmasıdır.
Dolaysıyla haklı gerekçelere dayansa da yapılacak her türlü sokak hareketleri AKP'nin siyasi iktidarının ömrünü daha da uzatacaktır.
Ne gerek var; pazarda, markette her türlü çarşı, alışveriş merkezlerinde "Etiketlerdeki fiyatların protesto yürüyüşü" almış başını giderken bizler ahmak mıyız ki; sokağa çıkarak AKP için yağlı ballı bir suistimal alanı yaratıp ağrımaz başımıza çaput saralım, hatta işimizi zora sokalım.

Demirtaş'ın millet ittifakına yaptığı öneriye gelince

Demirtaş'ın son çıkışını, yani millet ittifakı öncülüğünde muhalefetin ortak miting yapma önerisini; millet ittifakının sinerjisini bozmak hatta dağıtmak için Cumhur ittifakının, Demirtaş'ın serbest bırakılmasına karşılık kendisinden talep ettiği bir kurgunun devreye sokulmasıdır diye düşünüyorum.
Demirtaş eğer Cumhur ittifakının başarısız olmasını , Erdoğan'ın da gitmesini istiyor ise; kayıtsız ve şartsız olarak "Birinci turda kendi adayımızı, ikinci turda ise Erdoğan'ın karşısında her kim olursa onu destekleyeceğiz" diyerek samimi ise bunu deklare etmelidir. Bunu yaparsa Cumhur ittifakı hegemonyasının sona ermesi için ortak seçim mitingleri yapılmasına bile gerek kalmayacaktır, zira Abbas'ın yolculuğu kesinleşmiş olacaktır.
İYİ PARTİ bu oyunu bozmak için Demirtaş'ın önerisini olabildiğince en sert biçimde red etmeli, CHP'nin de sıcak bakmaması için dikkatini çekmelidir.
Unutmayın AKP, önce fetö sonra da ondan öğrendikleri ile siyasette her türlü kumpasları devreye sokarak muktedir olmuş ve aynı usullerle korumaya da devam ediyor.
Olacak şey değil; İYİ PARTİ, HDP ile hiç bir ilişkisi olmadığı hatta sürekli eleştirdiği, PKK'nın yanında gördüğü halde cumhur ittifakı bileşenleri tarafından en ağır ithamlarla HDP ile işbirliği yaptığı şeklinde haksızca eleştirilirken Demirtaş kalkacak, millet ittifakının iki ana birleşeninden birisi olan İYİ PARTİ'ye rağmen HDP'nin de içinde olacağı muhalefetin ortak mitingler yapmasını önerecek. Bu bir öneri değil millet ittifakına karşı kurgulanmış kumpastır.
Ve tekrar tekrar söylüyorum; Meral Akşener ve İYİ PARTİ, Cumhur ittifakı ve Demirtaş'ın oturup birlikte yazdıkları senaryoyu fark edip şiddetle ret ederek tepkisini göstermelidir.
Diyeceksiniz ki mümkün müdür; tabi ki mümkün; yahu kazanmak için cumhuriyet tarihinin büyük katili Apo'dan yardım talep edenler neler yapmazlar ki.

Yine aynı siyasi akıbet bizi mi bekliyor

Devlet Bahçeli, cumhuriyet hükümetlerin muktedirliklerinin sürekliliğini sağlamak için onların güvenliğinden sorumlu olmayı misyon edindi ve sürekli de bunun gereğini yaptı. Amma vebalin eninde sonunda hem destek olduğu hükümeti bitirdi hem de MHP'yi barajların altına itti.

Ülkücü irade 57. Hükümetin içinde olunmasını istememişti ama kendisi istediği için dahil olundu, final hüsranla bitti. Devlet Bahçeli dayatması ile AKP'nin istek ve emellerine sınırsız garantili destek verme sürecine girildiğinde ülkücü iradenin yine razı olmamasına rağmen düşündüğünü yaptı, AKP ve Erdoğan'ı muktedir etti. Anlaşılan o ki; cumhur ittifakının akıbeti de 57. Hükümetin akıbeti gibi olacak, erken seçim tarihini gene kendisi verecektir.
Bu iktidar değiştiğinde Devlet Bahçeli aynı misyonunun gereğini yapacak; seçilecek olan millet ittifakının cumhurbaşkanına "Ülkenin selameti ve bekası için yanınızdayız" diyecek, kurulacak hükümete destek verecektir. Ancak bunca yaşanan tecrübelerden sonra muhtemelen "Aman aman lazım değil, biz bize yeteriz" denilecek, en azından kendi kanaatimce böyle bir karşılığın verilmesi için yeterli siyasi tecrübeye sahibiz.
Aklımdan geçenler sizce garip mi, bence değil. 1997 yılından beridir bir başka gezegende yaşamadım, bu ülkede, Devlet Bahçeli'nin siyaset yaptığı ülkede yaşıyorum. Aklıma yatmayan siyasi atraksiyonlarının her birisine yanında olmak adına üstün kerametler yükleye yükleye, nihayetinde yaşadığım hüsranlardan sonra edindiğim tecrübeler sonrasında bunları düşünüp, yazıyorum.

Geçmişe haksızca yapılan tüpgaz kuyruğu ithamları cumhur ittifakını çarptı

Geçmişe ihanet edip nankörlük yaparsanız Allah'ın gazabı hem yönetenleri hem de yönetilenleri tutacaktır.
Zamanın şartlarını ve ruhunu dikkate almadan o günlerde yaşanmış gıda sıkıntısı veya tüp gaz kuyruklarına atıf yaparak bu gün yaşamakta olduğunuz kabızlıktan mütevelli yellenmeye gerekçe gösteremezsiniz.
Kıbrıs Barış harekatı yapılmış, doğru dürüst bir tek çıkarma gemimizin olmadığı şartlarda Türk milletinin çıkarlarını korumak ve kollamak için her türlü fedakarlığın yapılması gerekiyordu ve yapıldı da. Elbette ABD'nin koyduğu ambargo karşında sıkıntıların yaşanması mümkündü, teslim olmak değil karşı durma tercih edildi.
Bu gün yaşanan sıkıntılar öküzün s.tığı taze boka ayağını vuran ve doğal olarak üzerine b.k sıçratan çocuk misali; BOP projesine dahil olmanın üzerimize sıçrattığı pisliğin bedelini ödüyoruz.
O günlerin yaşanan sıkıntıları bize Kuzey Kıbrıs Türk devleti gibi bir devleti armağan ederken, sizin yaşattığınız sıkıntılar ise Süleyman Şah Türbesi'ni kaçırmak gibi onur kırıcı bir utancı yaşattı.
Dolaysıyla, sıkıntıları yaşarken ne olur ara sıra da ihanetlerimizi düşünelim; Atatürk, Cumhuriyet onun her türlü değer ve kazanımlarına karşı olan ihanetlerimiz gibi.
Mehmet Soral

23 Kasım 2021 Salı

KENDİNE GELİNCE ''NAS'' BİZE GELİNCE ''NAH'' MI

Bu nas meselesi İslam'ın faiz hakkındaki hükmüyle ilgili.
Erdoğan nas'a uyuyoruz derken demek istedi ki; "İslam'a göre faizin haram olduğu hükmü gereği biz de faizi düşürme ve nihayetinde kaldırma niyetiyle hareket ediyoruz. Dolaysıyla, faizi indirmek isterken şayet dolar yükseliyorsa bunun nedeni bizim İslam'ın istediğini yapmamızdan dolayıdır ki; bizi suçlayamazsınız. Allah'ın hükmünün gereğini yapıyoruz, zarar ziyan hesabı yapamazsınız, Müslümansanız uğradığınız zararı kabullenmeniz gerekir derken" diğer bir ifade ile "Zararınız benden değil inandığınız dinden kaynaklanıyor" dememeye getiriyor(!)
Buradan çıkan sonuç; dinin bir inanç ve iman meselesi olmaktan çıkarılıp düşünen beyinleri uyuşturan bir argümana dönüştürülmüş olmasıdır.
Doğrudan müsebbibi olduğu kötülüğün (Döviz yükselmesi ve yüksek enflasyon) Müslümanlara açıklamasını Allah'ın koyduğu hükümle irtibatlandırma kurnazlığı, Allah'a yakın olmaktan ziyade şeytana yakın olma hali değil midir.
İslam'a göre faiz indirilirken açıklaması "Nas", çıkarılırken "Nah" oluyor.
Bu ülkede Müslümanım diyen herkesin siyasal İslamcıların ve onların önderlerinin kendilerine hangi gözle bakıp ne değer verdiklerini artık çok iyi anlamaları gerekir.
İçleri boşaltılmış İslami değerlerin tekrarlanan nakarat ve ritüellerle bir tuz misali koyun hükmünde görülen Müslümanların önüne serpiştirilerek onların istenilen yere ve amaca yönlendirilmeleri gibi bir alışkanlık ve devam eden süreç söz konusu.
Ne zamanki "Siyasi Saiklerle" dine atıf yapmak bir utanç vesilesi olarak görülür, işte o zaman, Müslümanlar inanç ve imanları suiistimal edilemeyecek bir bilinç düzeyine olacağından Türk milleti olarak atılım yapacağımız günler olacaktır.
Velhasıl kelam; Müslüman Türkün dinini, Allah'a samimi duygularla teslimiyetini başına bela ettiler. Artık bundan sonra da inşallah bilinçlenmiş Müslümanlar yaşamakta olduğumuz bu kötülüklerin müsebbibi olanların başlarına bela olacaklardır.

Neymiş; aldıkları kararlarda "Nas"a bakarlarmış...

Birilerinin uçkuruna kamera takıp siyasi parti ve mensuplarına hangi "Nas"a göre kumpas kurdunuz.
Milletin en onurlu ve şerefli vatansever askerlerine, bilim adamlarına kumpaslar kurarak zindanlara göndermeniz hangi nas'a göreydi.
Bizden olanların rüşvet alması hak dır demek hangi nas'a göreydi.
Milletin anasına söveni ihya etmeniz hangi nas'a göreydi.
Bir müptezelin size atfen Allah'ın sıfatlarını taşıyor dediğinde sessiz kalarak bir anlamda o sıfatlandırılmadan onur duymayı hangi nas'a göre kabullendiniz.
Arsızlık, yolsuzluk, fetö ile ilişkili ve iltisaklı oldukları için istifalarını istediğiniz adamlarınız için gerekçesine "Metal yorgunluğu" derken, aynı suçları işleyen ama sizden olmayanları cezaevlerine göndermeniz hangi nas'a göre göreydi.
İtibardan tasarruf olmaz derken haram olan israfı meşrulaştırmak hangi nas'a göreydi.
Geldiğinizde iki veya üç çeşit "Milli kumar oyunları" varken sayısını üç dört kat artırarak, çocukları dahi kumara teşvik ettiğiniz şans oyunları sayısını artırmanız hangi nas'a göreydi.
Velhasıl kelam; arsızınıza, hırsızınıza, namussunuza sahip çıkmanız hangi nas'lara göre.

Hristiyan sandığımız batılı ülkeler faiz konusunda nas'a göre hareket ediyorlar, hatta üzerine bir de sünnet ilavesi ile eksi faiz uyguluyorlar(!)
Müslümanım "Diyen"ler ise Hristiyan'ca davranıp faiz indirip faiz bindirmeye devam ediyorlar.
Bu durumda "Nas"a göre itibar edeceğimiz güveneceğimiz; laf cambazlığı yapan faizciye değil nas'ı uygulayan Hiristiyan dünyası oluyor(!)

İYİ PARTİ Denizli mitingi

Ne oldu; Meral Akşener'i, İYİ PARTİ'yi caddelere, sokaklara sokmamak milleti ile buluşmasına mani olmak için üzerine saldığınız provokatörlerle korkutarak yıldırabileceğinizi sanmıştınız. Gerek Meral Hanım gerekse ona inanmış güvenmiş "cesurlar" bu kalabalıkları gözünüze gözünüze sokarak korkmadıklarını gösterirken aksine, sizi korkutmaya devam ediyorlar. İsterseniz daha da saldırın; inanmışlığımız adanmışlığımız, azim ve kararlığımız daha da artsın, elinizden geleni arkanıza koymayın, hatta "Seni hapise tıkarız" bile diyebilirsiniz; vallahi de billahi de ne de iyi olur(!)
Ne gerek vardı; uykularınızı kaçıracak tansiyonunuzu çıkaracak bu "Korkunç görüntülere" şahit olmanıza. Yapacak bir şey yok; siz istediniz biz cesurlar da Denizli meydanında gösterdik.
Tebrikler
Meral Akşener , tebrikler kendisine inanmış güvenmiş cesur insanlar. Az kaldı; Türk milletinin her gün yaşadığı kabustan kurtulmasına.
Mehmet Soral

8 Kasım 2021 Pazartesi

MUHALEFETE PROVOKASYONLAR DEVAM EDECEK

Şehitlerimizin yakınlarının acılarının hesabı devleti yönetmeyenlerden değil yönetenlerden sorulması gerekmez mi.

Meral Akşener mi, Kemal Kılıçdaroğlu mu; hangisi ABD'nin dümeninde, fetö'nün tezgahında BOP eş başbakanı olduğunu ilan edip sonra da Suriye iç muhalefetini kışkırtarak onları devletlerine isyana yönlendirip devlet başkanlarını da katil ilan edip Esad'ı "Eset" yaparak güya aşağılama yoluna gidilerek Suriye'nin ülke bütünlüğünü tarumar ettiler....
Ve bu iki isim; yaratılan bataklığın neden olduğu kaotik ortamda BOP eş başkanları sıfatı ile narsist duygularla kahraman olma özlemlerini tatmin için Suriye iç sorunlarına müdahil olarak verdikleri kararlarla askerlerimizin şehit olmalarına sebebiyet mi verdiler, ne yaptılar. Evlatları şehit olan ailelerin acılarını muhalefet üzerinden dindirme ve yine onlar üzerinden sorgulama yoluna gitmeleri bir haksızlık, hatta müsebbibi belliyken muhalefete yapılan bir zül değil midir.
Şehit yakınlarımızın acısı her Türk evladının da acısıdır ama hem şehit yakınları hem de hepimiz bilmeliyiz ki; AKP iktidara geldiğinde ülkemizde terör sıfır noktadaydı. Eğer o günden bu güne şehitler vermişsek ve bunun nedeni sorgulanacaksa doğrudan muhatap alınması gereken AKP, 2015 den sonra da cumhur ittifakı dır.

Lütfu Türkan bir şehit yakınına yoğun tahrike maruz kalarak ağır bir küfür etti. Elbette yaptığını tasvip etmek hiç bir şekilde mümkün değil. Her zaman her mensubunun önüne çıkarılabilecek ağır bir yükü partinin sırtına yüklemiş oldu.
Ama ben inanıyorum ki sokağa inmeye yüzü olmayıp, yüreği yetmeyen cumhur ittifakı bileşenleri sokakta vatandaşlar ile iç içe olan İYİ PARTİ ve muhalefeti, üzerine saldıkları provokatörler ile yıldırmak istiyorlar.
Çok garip değil mi; ülkede ekonomik kriz başta olmak üzere büyük sıkıntılar yaşıyoruz ama sokakta saldırılar hep muhalefet mensuplarına oluyor. Bu sefer operasyon için bir şehit yakını seçilmiş; tahrik ve tahrip gücü yüksek olsun diye.
Apo'ya ısmarlama mektup yazdırılarak, hatta ne dediği daha iyi anlaşılsın diye HDP seçmenine tercüme etmeyi Devlet Bahçeli'ye yaptırarak siyasi rant elde etme yoluna gittiler tutmadı, hatta geri tepti. Bu sefer de millet vicdanında dokunulmazlığı olan, hep beraber doğrudan yanında olduğumuz, içimizde tuttuğumuz "Şehitlerimiz" üzerinden siyasi rant için kurgular devreye sokuluyor ki; bu yazı da o niyetlerin muratlarına ermemeleri için yaratılan algılara teslim olmamak için yazılmıştır.
Önce bebek katili Apo inisiyatifine sığınarak ondan yardım dilenme, sonra bir şehit yakınının provokasyonunun sonuçlarından medet ummaya kadar varılan savrulma hali; Allah kimseye böyle bir savrulmayı sineye çekebilecek bir tahakküme mahkûm etmesin.

Adam bağırarak "PKK ile beraber kahvaltı yapıyorsunuz" diyor. Muhtemelen müdahale edilmediği sürece dozunu daha da ağırlaştırarak devam edecekti. Lütfü Türkkan adamın boynuna sarılıyor, elini ağzına götürüyor ama nafile provokatör kurgusunu icra etmeye devam ediyor. ''PKK ile beraber kahvaltı yapıyorsunuz'' diyor.
Vallahi her Türk erkeği, en efendi olanımız dahi böyle bir iftira karşısında yeri ve zamanı kontrol ederek aşağı yukarı aynı tepkiyi gösteririz "Yalancının...." la başlayıp devam eden bir cümle kullanırız. 
Aslında " İspatlarmısın " ifadesi ile başlayan bir cümle de kurmak mümkün olabilirdi ancak muhatabınızın arsız, üçkağıtçı ve provokatör olduğunu düşündüğünüz an bu nazik düzgün cümleyi kurmak elbette mümkün olmayabiliyor. Maalesef provokatör muradına erdi, Lütfü Türkkan'ın ağzından tepe tepe kullanılabilecek malzemeyi, küfrü çıkarmayı başardı.


Lütfü Türkkan hatasını kabul edip Türk milletinden özür dilemiş olay bitmiştir. Partiye falan da zararı olmaz. Meral Akşener'e her türlü aşağılama ve hakaret cümlesini kullanmış, mahkemenin de cezasını kestiği bu provokatör hesaplı ve planlı şekilde hareket ederek aynı hakaretleri tekrarlama yoluna giderek İYİ PARTİ'yi doğrudan hedef almıştır. O "sözde şehit yakını"na sormak lazım; senin anan ana, bacın bacı da; Meral Akşener de bir ana, bir bacı değil mi.
Partiye zarar verir mi; niçin versin ki. Millet bu eskort kız takipçisi müptezelin arkasında kimlerin olduğunu görünce kanaatim o ki İYİ PARTİ'yi daha çok sevecek, sahiplenecektir.
Yahu, fetö ile Türk ordusuna, komutanlarına ve vatanseverlerine kumpas kurmuş AKP'ye ne ceza kesildi ki, Lütfü Türkkan doğru tepkiyi yanlış usulde gösterdi diye İYİ PARTİ'ye ceza kesilsin. Aksine her yerde üzerine saldırtılan provokatörlerin nedeniyle karşılaştığı mağduriyetlerden dolayı daha çok sahiplenileceğini düşünüyorum.

Tüm İYİ PARTİ mensupları artık bilmelidirler ki; kendilerinin provoke edilmeleri için görevlendirilmiş cumhur ittifakı ve HDP devriyeleri her yerde hazır kıta bekleyeceklerdir.
Muhtemelen sıra geldi İYİ PARTİ mensuplarını camilerde provoke etmeye; secdeye varırsın arkandan tekmeyi yersin döner sana arsızca "Secdeye yanlış gittin" der, gerekçesini de H.Karaman gibi birilerinin verdiği veya vereceği fetvaya dayandırır, ağzınızdan kötü çıkartıp alır, bu milleti gene üstünüze salarlar; aynen bir eskort kız takipçisini saldıkları gibi.
Önümüze uzatılan ipin ucunun hangi puştun elinde olduğunu az çok tahmin edebiliyorsak; ne diye ahmakça, kurgulanmış tuzaklara düşmeye devam ediyoruz.
Her ite hoşt demenin ne gereği var; aldırmayıp yürüyüp gitmek çok mu zor. Adamların muradı ne; kendilerinin inemedikleri sokağa İYİ PARTİ'nin de inmesine mani olmak. Yılmak yok, yola devam; her zamankinden daha inanmışlık, adanmışlık ve korkusuzca.

Unutmayalım ki Erdoğan, Meral Akşener'e karşı Rize'de yapılan sözlü saldırılar sonrası "Bunlar İyi Günleri Daha Neler Olacak Neler" demişti. Dolayısıyla benzer eylemlere karşı hazırlıklı olup, karşılaşıldığında da aklı selimle savuşturma yoluna gidilmelidir.
Mehmet Soral

30 Ekim 2021 Cumartesi

MERAL AKŞENER'İN YERİNDE OLSAM

Ben Meral Akşener'in yerinde olsam...

Ben Meral Hanım'ın yerinde olsam siyaset yaparken dini terim ve kavramlara atıf yapmam.
Türk milletinin kültürünün önemli bir birleşeni de dini inancı yani İslam'dır. Bu kültüre sahip insanlara hitap ederken insanın meramını anlatırken dini referanslara atıf yapması elbette doğal dır.
Amma vekilin; AKP milletin dini inançlarını o kadar suiistimal etti ki; bu suiistimal alanında yol verdiği fetö'yü devletin en küçük birimine kadar yerleştirdi ve sonucunu 15 Temmuz ihaneti olarak gördük. Dini vakıflar ve Kuran kursları vasıtası ile yapılan arsızlık, hırsızlık, suiistimal ve ahlaksızları geçiyorum.
Dolayısıyla suiistimallerle tüm değerleri ile içi başlatılan, değersizleştirilen İslami terim ve kavramlar birilerinin dilinden telaffuz edildiğinde insanların beyninde ilk çakan inandığı din değil, tasallutundan kurtulmak istediği AKP ve tek adam sistemidir.
Yani bugün için maalesef (Sebep olanlar ve onlara destek verenler utansın) siyaset yaparken dini referanslara atıf yapanlar insanlara sempatik değil aksine antipatik geliyor; çok acı olsa da.
Mesela "İnançlı kardeşlerim" yerine "Ahlaklı, erdemli kardeşlerim" şeklinde hitap edilebilir, siyasi hiç bir riski olamayacağı gibi hiç kimse de İslam'a niçin atıf yapmadığını sorgulamayı düşünemez. Yine "Yolumuz Ömer yolu" yerine "Yolumuz hak, hukuk, adalet yoludur" demenin de hiç bir riski olmayacaktır ama söylediği zamanda AKP ve siyasal İslam akla gelecektir.

Eğer 4. kuruluş yıl dönümü kutlamalarında kullanılan ''Yolumuz Ömer yolu'' afişiyle ilgili fikir AKP'den İYİ PARTİ'ye geçen kamuoyu araştırmacısı F.Acar'dan çıkmış ise geçen haftalarda yazdığım üzere şahsen benim için korktuğumun başıma gelmesidir ki; F.Acar'ın düşünce, fikir ve yönlendirmelerinin İYİ PARTİ'ye zarar vereceği dir.
AKP'ye olan öfke maalesef onu çağrıştıran her şeye karşı da oluyor; bunlar dini söylem ve kavramlar dahi olsa da. Bunun vebalinden sorumlu olanlar elbette Allah'a hesap verecekler ama O'dan önce millet sandıkta onların hesabını soracaktır.


Büyük elçileri istenmeyen adam ilan edemediniz

Siz kimseyi istenmeyen adam falan ilan edemezsiniz. Onlar her zamanki yaptıklarını yapıyorlar; getirdikleri gibi de götürmek istiyorlar.

Hani sizin bir C. Zapsu'nuz vardı; elinden tutup Saros dahil ABD'de kapı kapı dolaştırıp sonra da "Bu adamı kanalizasyona süpürmeyin kullanın" demişti. Ha işte; o zamanlar seni süpürmemeye karar vermiş olanlar bugün hedefte her ne kadar siz olsanız da maalesef sayenizde bedelini hepimize ödetmek istiyorlar.
Diğer bir husus "Çalma elin kapısını çalarlar kapını" demiş atalarımız.
Sana neydi, kime neydi, ABD'ye neydi; Suriye Devleti'nin demokrasi sorununu ülkeyi kaosa sürükleyerek çözme misyonuna soyunmak. Bir devlet başkanının katil olup olmadığına o devletin halkı karar verir, çözümü de halkı üretir. Niçin Suriye halkının kendi sorununu kendisinin çözmesine fırsat vermediniz.
Milletimizin bugün için %50 den fazlası seni istemiyor; ekonomik şartlar, insan hakları ve demokrasi sorunları nedeniyle. Senin BOP dahilinde Suriye'de üstlendiğin misyon mantığına göre "Türkiye'yi Erdoğan'dan kurtarıp sonrasında Ayasofya'da ibadet edeceğiz" diyen bir güç mü aramamız lazım. Hadi diyelim biz size karşıyız, her şey güllük gülistanlık; ya "Manisalı ağlak"ın sizden ve yönetiminizin şerrinden korktuğuna dair söylediklerine ne diyeceğiz; dava arkadaşın, yoldaşın hatta her türlü kumpaslarınızın aparatı değil miydi.
Suriye Devletini perişan eden projenin içinde oldunuz; o kadar da oldunuz ki; zaferi Emevi Camii'nde namaz kılarak tescilleyeceğinizi bile söylediniz. Sonuç; yüzlerce şehidimiz, 100 milyar dolar masraf ve devletine isyana teşvik edip sonra da ülkemize zorunlu göçe zorladığınız 5 milyon insanın yükü.
Demek ki dünya sadece Esat'ın yaptıklarını değil, başkalarının da yaptıklarını takip ediyormuş. Ne garip; oysa ki bunu en iyi bilmesi gereken sen olmalıydın.
Ha aklıma geldi, ne yalan söyleyeyim merak ettim; C. Zapsu seni elinden tutup ABD caddelerinde dolaştırırken hiç düşündün mü; "Kasımpaşa nire, ben kimim ki, burası nire" diye. İşte o zaman düşünmediklerini bugün sana düşündürmek istiyorlar ama maalesef bedelini Türk milleti ve devletine ödetiyorlar.
Ancak hiç bir emperyalist gücün seni ne kayırmasını ne de göndermesini istiyoruz aynen İstanbul seçimlerinde olduğu gibi sandıkta, kendi oylarımızla 800 bin değil 8 milyon oy farkı ile sizi sandığa gömerek göndermek istiyoruz.

Ne oldu şimdi...
Büyükelçiler hizaya mı geldiler yoksa ayarı kaçırılmış efelenmeden sonra işin vahameti anlaşılınca...
"Aman efendim, kendimizi çok müşkül duruma soktuk. Bizim geri dönüşümüz zor, halka izah edemeyiz ama siz sayın elçiler, malum duruma ayar çekecek tonda bir demeçle bizi içine düştüğümüz durumdan kurtarabilirsiniz" dendiği şeklinde bir kanaate sahibim. Zira rahip Brunson vakasını hatırlayınca hiç tereddüt etmeden aklıma ilk gelen budur.
Sanki büyükelçiler Viyana Sözleşmesi 41. maddesinin anlamını ve kapsamını bilmeden ortak metin açıklamışlardı da Türkiye olarak hatırlatılınca da "Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine ‘riayet etmeyi teyit ediyoruz" beyanatını verdiler öyle mi.
Büyükelçilerden rica ve minnetle durumu kurtarma talebinde bulunulmuş onlar da yardımcı olmuşlardır. Mesele bundan ibaret.
Kavala falan bahane, meselenin aslı cumhur ittifakı iktidarının zafiyetleri tek tek test edilerek elde edilen sonuçlar üst üste konup yeri ve zamanı geldiğinde yine Türkiye'ye karşı kullanabilmektir.

İYİ PARTİ 4. Kuruluş Yıl Dönümü

2015 yılında "Türk siyasetine bir kadın eli değmeli" düşüncemi inanarak yazmıştım. Temelinde Meral Hanım'ın şahsında siyasette edep ve adap dilini kullanma hassasiyetinin kendini göstereceği ve dolayısıyla da kutuplaşmanın azalacağını ifade etmek istemiştim. Çünkü erkek egemen siyasette erkek jargonu üzerinden kullanılan dil milleti geriyor ve sonuçta kutuplaşmaya neden oluyordu.
MHP ve AKP birlikteliğinin adeta ezici gücü ile Türk milletine sunduğu sınırlı seçeneğe karşı İYİ PARTİ'nin Türk siyasetinde yer alması ile çoktan tercihe imkan sağlayarak Türk demokrasinin önü açılmıştır.
İYİ PARTİ'nin 4. kuruluş yıl dönümünde rüştünü ispat etmiş güçlü bir kurumsal yapıya şahit olduk. Bu sıkıntılı salgın sürecinde ülkenin dört bir tarafından kutlamalara katılma isteği coşkulu bir şekilde doruk noktadaydı. Aidiyet duygusunun verdiği heyecanla İnanmışlık ve adanmışlığı herkesin yüzünden okumak mümkündü.
Bana siyasi tercihim ve ona bağlı mücadelem sürecinde; "Başarmak ve kazanmak" gibi hislerle yaşamaya hasret kaldığım duyguları yaşatan partime ve onun genel başkanı Meral Hanım'a ve tabi ki tüm mensuplarına teşekkür ediyorum.
Partimizin 4. kuruluş yıl dönümü hayırlı ve uğurlu olsun.


Gazeteci Ahmet Takan'dan bir alıntı

2003 yılında başbakan Abdullah Gül, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan beraber Davos'da...
Başbakan Gül'ün baş danışmanı gazeteci Ahmet Takan o günü anlatan yazısından alıntı.
...
"Kasketli, kabanının yakalarını kaldırmış ve tanınmamak için kafayı da içeriye doğru bükmüş bir adam otel kapısından içeriye giriyor. Kısa bir tereddütten sonra o adamın Soros olduğunu fark edip, usulca peşinden gittim. Soros efendi, merdivenleri çıkıp Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ın kaldığı kata doğru giderken içimden “Allah Allah, benim bildiğim bu adamın Gül ile planlanmış bir randevusu yok. Ne iş acaba?” diye geçiriyordum. Soros, kata geldiğinde Erdoğan’ın korumaları ve adamları apar topar Erdoğan’ın odasına aldı. Arkada da beni görünce içlerinden biri işaret parmağını dudaklarının üstüne götürerek bana sus işareti yaptı. Gül’ü uyandırmaya vaktimiz vardı. Soros, Erdoğan ile otel odasında görüşmesini yaptı ve geldiği gibi sessizce otelden ayrıldı. Uyanınca sordum, Abdullah Gül’ün randevudan haberi yoktu."


Biraz da tebessüm

Allah'a şükürler olsun; AKP öncesinde her evin önünde bir öküz arabası, ahırların kapısında da eğelenmiş atlar vardı.
Cumhurbaşkanı, Çankaya at meydanında uygun bulduğu bir söğüt ağacına atını bağlar sonra makamına gider mesaisine başlardı.
AKP'den önce cep telefonu değil "Cep güvercini" kullanılırdı. Yalnız bir sıkıntı vardı; zamanın Cumhurbaşkanları çok eziyet çekiyorlardı; "cep güvercini" ishal olunca ceplerine sıçıyor, çalışmıyordu.
AKP geldi "Cep güvercini"n ishal olmasını önleyen müthiş bir ot buldu kullanıma sundu. Ondandır ki; sürekli bize "Yüzünüze gözünüze dursun, eskiden cebinize sürekli çıkan güvercinler vardı, bugün ise öyle bir sorun yaşamıyorsunuz, daha ne istiyorsunuz" diyorlar.
Nankörüz nankör.
Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com

20 Ekim 2021 Çarşamba

MERAL AKŞENER'İN TUTARLI SİYASETİ

Meral Akşener siyasi düşünce ve eylemlerinde oldukça tutarlı genel başkandır

Efendim neymiş; Meral Akşener sistemde olmayan bir makama, başbakanlığa talip olmuş, niçin cumhurbaşkanlığı adaylığından vaz geçmiş, çark mı etti, veto mu yedi.
Meral Akşener rakiplerine kalleşçe kumpaslar kurarak kazanma yolunu değil siyasi zekasını kullanarak bir strateji dahilinde siyasetini ortaya koyuyor. İnançları ve idealleri anlamında neredeyse çelişkiye düştüğü hiç bir husus yoktur.
İYİ PARTİ bu ucube sisteme hayır diyen Türk milliyetçilerinin bir projesi dir. Meral Akşener'in başbakan olacağım iddiası bu kuruluş meşruiyetine dayanan oldukça tutarlı bir davranıştır. Asıl sorgulanması gereken; parti genel başkanı olup da partisinin ülkeyi yönetmeye talip olmamasını misyon edinmiş bir liderin hem kendisinin hem de partisinin siyasetteki varlığının ne anlama geldiğidir.
Velhasıl kelam; Meral Akşener'in başbakanlığa talip olması, partisinin kurulması gerekçelerine dayanan meşruiyetten alıyor. Aslında bu tutarlılık siyasi mücadele tarihinde örnek gösterilebilecek kadar değerli ve anlamlıdır.
Mesela; Tayyip Erdoğan ve AKP'nin kuruluş gerekçesi...
Devlet Bahçeli ve MHP'nin kuruluş gerekçesi...
Ve sonra bu isimleri durdukları son nokta itibariyle tutarlılıklarını analiz edelim not alalım sonra da Meral Akşener'i teraziye koyalım; görelim bakalım, tutarlılıkta özgül ağırlık kimden yana çıkıyor.

MHP'nin cumhurbaşkanı adayı belli ya cumhur ittifakının...?

Dikkatinizi çekmek isterim; cumhur ittifakı cumhurbaşkanı adayını henüz açıklamamıştır.
Hiç bir zaman bir numara olmaya talip olup MHP'nin dolaysıyla da Türk milliyetçilerinin iktidar olabileceğine inanmamış olan Devlet Bahçeli; olur ya hala bu anlamda kendisinden bir beklenti olmasın diye ön almak için Recep Tayyip Erdoğan'ı MHP'nin 2023 seçimleri için adayı olarak açıklamıştır.
Her AKP'li de bu sözün arkasından gitmiş, kabul etmişlerdir. Kabul etmemek mümkün mü. Hangi yürek yemiş AKP'li "Hayır o Devlet Bahçeli'nin kendi düşüncesi, AKP'nin Erdoğan'ı aday göstermek gibi bir düşüncesi yoktur" diyebilirdi ki.
Hala Recep Tayyip Erdoğan'nın kendi ağzından "Ben adayım" dediğini duymadık. Pekala aynen Oslo'da PKK ile yapılan görüşmelerde olduğu gibi "O açıklamayı biz yapmadık Devlet yaptı" diyebilirler(!)
Olmayan çeşmeye suya gitmek ahmaklıktır. Hele seçim tarihi ortaya konsun, çeşme yapılsın testiyi alıp suya giden olur.
Seçim tarihi açıklandığı an Millet ittifakının adayını her türlü kumpas ve puştluklara karşı koruyacak doğal bir süreç başlayacağından; millet ittifakı son kerteye kadar yani seçim tarihi açıklana kadar adayını açıklamaz, açıklarsa tekrar ediyorum ahmaklık etmiş olur.
Dolaysıyla, cumhur ittifakının azatlık kabul etmeyen iflah olmaz biatcı besleme trolleri; yukarıda paylaştığım düşüncelerimi dikkate alın sonra millet ittifakının cumhurbaşkanı adayını niçin açıklamadığını sorgulayın.

Bu bir siyasi gaftır

Yok arkadaş; böyle bir şey olamaz, bunu hak etmiyoruz.
Bu hal Türk milleti ve devletine zul dür.
Muhterem kendi iç siyasetine dönük "Koalisyon hükümetleri başarısız olur, her zaman problemdir" düşüncesini kendi ülkesi yetmiyor, tutuyor Almanya'ya da dayatmak istiyor. Merkel'e "Koalisyonlarınız olmasaydı daha da başarılı olacaktınız" diyor.
Merkel de "Hayır, ben koalisyon ve ortaklarımdan şikayetçi değilim ki" deyince hani derler ya; muhteremi şapa oturttu.
Nezaket kurallarını oldukça aşan, fark eden için utanç duyulacak bir durum.
Şahsen böyle bir gaf yapacak olsaydım her halde yerin dibine girerdim. İrticalen konuşma yapana bir de diplomasiye ve diline dair cahil cesareti eklenince kaçınılmaz akıbet gaf üstüne gaf oluyor.
Şimdi bir hafta boyunca cumhur ittifakının biatcı besleme trolleri bu diyalogdan ne kahramanlıklar çıkarıp anlatacaklar; hep beraber göreceğiz. Bizler ise ülkemizin şanssız ve bahtsız insanları olarak utanmaya devam edeceğiz.

Dayatılmış liderler kurgulanmış liderler

Kılıçdaroğlu Merkez Bankası Başkanı ile görüşmesi başlıyor anında dolar gevşiyor.
Demek oluyor ki; Recep Tayyip Erdoğan muhalefet liderleri ile bir araya gelerek yapılacak toplantı sonunda ülkede birlik ve bütünlük adına ortak duygu ve düşünceleri içeren bir metni Tür milletine açıklasa dolar inişe geçer, siyasetçiye ve siyaset kurumuna güven artar.
Ama sanmıyorum; ne Recep Tayyip Erdoğan, ne de Devlet Bahçeli hiç bir zaman bunu yapamayacaklardır; böyle bir ortamda bulunmaya, rakipleri ile münazara için yeterli özgüvene sahip değiller.
İstenildiği kadar Erdoğan'a güçlü lider densin ama malesef kastettiğim anlamda bu özgüvene kesinlikle sahip değil. Dikkat ederseniz şimdiye kadar dahil olduğu tüm münazaralar kendi tertip ve dizaynı ile ısmarlama şeklinde, belirlediği mekanlarda yine kendisinin tercih ettiği kişilerle yapılmıştır. Hatta hep yandaşları ile olmuştur.
Bana göre mevkidaşları ile bir araya gelerek devlet ve millet meseleleri üzerine münazara yapmaya özgüveni olmayan siyasi "lider"ler ya "Dayatılmış" ya da "Kurgulanmış" liderlerdir ama asla halkın içinden çıkmış liderler değillerdir.
Unutmayın Recep Tayyip Erdoğan, kendisine okutulan bir şiir ile önceden liderliği "Kurgulanmış" birisidir. Bunun cevabı "Ben BOP eş başkanıyım" cümlesinde saklı değil mi.
Olağanüstü şartlarda dayatılan liderler vardır, bir de olağanüstü şartlardan doğan liderler vardır. Kurucu Başbuğumuz Mustafa Kemal Atatürk olağanüstü şartlardan doğmuş bir liderdir.
Bilmem anlatabildim mi.

Hesabı yapılmadan verilen demeçlerin bedelini ödemek

Durduk yerde TCMB yönetimde operasyonlar yapılmasının kur artışına neden olacağı aşikarken; belli ki kur artışını hükümet istiyor. Peki bile bile bu kötülük bu ülkeye niçin yapılır.
Bunlar hep ihracat artışının rakamlarını verirler he nedense. Aslında ihracatta artış falan yok, kur artışından (İhracat miktarı aynı kalsa da) ihracat artmış gözüküyor.
Kısaca göz boyama veya kur artışından yandaşa faizsiz kredi temini sağlanıyor. Öyle ya; bir yandaşa Ziraat Bankası'dan sağlanan kredi ile kendi cebinden bir kuruş koymadan bir basın devini satın alması sağlanabilmişse; elbette bir gece yarısı tek adam iradesiyle gereksiz bir operasyon ile kontrollü kur artışından maliyetsiz kredi temini sağlanmış olabilir.
Bu düşüncelerim hiç de uçuk kaçık tarafı yok. Fetö'nün devlet içinde yapılanması usul ve yöntemlerini aynen AKP'de görüyoruz Aralarındaki tek fark; AKP'nin (+MHP) aynı zamanda meşru bir hükümet olarak devlet içinde kendilerine ait paralel yapılanmasını yine devletin imkanlarını paşa gönlüne göre yaparak sağlıyor olmasıdır.
Sakına sakın cumhur ittifakının bileşenlerinin siyasi duruşlarının devletin bekası adına olduğunu düşünmeyin, bütün mesele siyasi ömürlerini uzatmak ve bu arada belki de yüz yıllık bir siyasal İslamcı vesayeti oluşturup, oturtmaktır. Bunun için; seçim zamanı gelse bile seçime uygun şartlar yok diye olağanüstü durumlar bile yaratabilirler; Suriye topraklarında bir savaşın içinde olmak gibi. Bu da hiç abartı değil; cumhur ittifakı seçim sonuçlarının aleyhlerine döneceğini anlayınca seçim günü öğleden sonra mühürsüz oyların seçim yasasına aykırı olmasına rağmen geçersiz sayılması için YSK'ya talimat vermedi mi. Sonra aynı YSK, yaratılan bu fili durumu kanuni hale getirmek için yapılan yasal düzenlemesine "Gerek yok" demediğine göre seçim günü yaptığı kanuna aykırılığı tescil etmiş olmadı mı.
Bu ülkede oyların sayımı sırasında trafoya kedi sokulup trafo patlatıldı yahu(!)
Velhasıl kelam; Fetö bunlara her şeyi öğretti. Zaten onlardan gerekli kopyayı aldıkları için AKP fetö'yü boşamıştır, 15 Temmuz da bunun Türk milletine ödetilen bedelidir.
Kendileri ile ilgili endişelerimizi başarabilecekler mi; her yolu deneyecekler ama kesinlikle başaramayacaklar.

Siyasi pıtrak
Destici, senin siyasi zekan Meral Akşener'in zekasının zerresi kadar olsaydı yıllardır pıtrak gibi AKP'ye tutunarak onun himmetinde değil kendi gücünle mecliste yer alırdın.
Destici Meral Akşener için ne diyor; efendim Demirtaş ile kahvaltı yapmayı niçin kabul etmiş.
Her şeyden önce teklifi Meral Akşener değil Demirtaş yaptı, o da bu coğrafyanın kadim kültürüne uygun olarak düşman dahi olsa kapısına gelen misafiri içeri alıp, ağırlayıp göndereceğini ama gerekirse düşmanlığını da sürdürebileceğini ifade etmiştir.
Sayın Destici sen bir "Siyasi pıtrak"sın. Meral Hanım için kullandığın ifadeler; siyasi ikbalin için paçasına yapışarak varlığını sürdürdüğün "muhterem" ve onun partisi için olduğu aşikar. Buna hep beraber şahidiz, biliyoruz ama zerre miskal siyasi zekan varsa Meral Akşener gibi siyaset üret, gündem oluştur hadi görelim.
Meral Akşener hendeklerde 793 şehit verilerek yapılan terörle mücadeleyi; hiç şehit vermeden HDP'yi Türkiyeleştirmeye zorlayarak uygun bir konjonktürün oluşmasına katkı sağlamak istiyor. Demirtaş'ın teklifini de bu minvalde değerlendirerek yorum yapmıştır. "Siyasi pıtrak"lar bunu akıl edemezler, düşünmezler bile zira o işi efendilerine bırakmışlardır.
Dökülen kandan siyasi rant umularak bunun üzerinden önce düşmanlaştırma sonra da kutuplaştırma ile iktidarda kalma gücüne pıtrak olmak hiç de onurlu ve ahlaki değildir.
Ne var yani; Meral Akşener daha onurlu, ahlaklı ve kansız olan yolu siyaset üreterek tercih ediyorsa bunun neresi suç ve kabahat. Siyasi pıtrak olmayın, zekanızı biraz daha zorlayın; bak göreceksiniz sizler de kendinizi Meral Akşener'in yanında bulacaksınız.

Muhalefeti iktidara talip olmaması için tehdit etmek...

Erdoğan millet ittifakı için "Ülke yönetimine talip olmaktan vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını hatırlatmak istiyoruz" ifadesini kullandı.

Buradan anlaşılması gereken "Siz ne yaparsanız yapın, millet sizi iktidara getirse bile biz razı olmayacağız. Size o zaman ne yapacağımız kullandığım cümlemin içinde saklı olup aklınızı başınıza toplayın, başınıza gelecek olanı size şimdilik söylemiyorum" demektir.
Eğer bu ifade bilinçli ve düşünerek söylenmişse doğrusu ürkmemek mümkün değil ve açıkça endişeliyim. Bu noktada muhalefet milleti güven vererek benim gibi endişe duyanları rahatlaması gerekir. Evet, endişe duyuyorum ama ne derse desin korkmuyorum.
Muhalefet aynı cümleyi kullanmış olsaydı yandaşlar bunu darbe çığırtkanlığı olarak anlatıp ne de güzel yaygara koparırlardı değil mi.

Özdemir Bayraktar SİHA ve İHA'ları milli savunmaya kazandıran insan

Özdemir Bayraktar Milli düşünen birisiymiş. Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde hapisteki askerleri ziyaret edebilme yürekliliğini göstermiş ise böyle birisinin arkasından ancak bolca dualar edilir.
Belli ki; çocukluk arkadaşının da anlattığı üzere model uçaklarla başladığı İHA ve SİHA projelerinin başarılı olabilmesi için Erdoğan gibi güçlü bir otoritenin kesintisiz desteği ile mümkün olacağını düşünerek bir strateji yürüttü ve başardı. Demek ki Erdoğan'ı ikna etmenin yollarını buldu hatta dünür bile oldular.
AKP ve Erdoğan adına hayırla hatırlayabileceğimiz belki de tek şey böyle bir insana projesini gerçekleştirebilmesine gerekli zemini sağlayıp, katkıyı yapmış olmasıdır.
Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun.
Mehmet Soral