5 Şubat 2015 Perşembe

ALLAH'IN ADINI ANIP KİTAPSIZLIK YAPILIYOR

Bankasya'ya el konulmasının gerekçesi 2001 krizinde olduğu gibi mali sıkıntı ya da ödeme zorluğu değil tamamen keyfi nedenlere dayanıyor. Sanırım Bankasya'ya el konulacağı dedikodularının yapıldığı ilk günlerde o zamanki banka ''mali yeterlilik oranları'' karnesinde Ziraat Bankası'ın durumu bile Bankasya'dan daha kötüydü. 
Sanırım Bankasya TMSF'ye( Türkiye Mevduat ve Sigorta Fonu) devredilmiyor, sadece yönetimine el konulmuş. Gerekçesi ise %63 ana hissedarların isimlerinin gizli tutulmasıymış ve BDDK (Bankacılık denetleme ve Düzenleme Kurumu) bu gizlilik nedeniyle yönetime el koymuş. Ana hissedarların kendilerini gizlemelerinin nedeni, hukümet kanalıyla başlarına bir iş gelmesinden çekindikleri, yok edilmekten koktukları için olabilir.
Bence mevduat sahipleri açısından bir riskin olacağını sanmıyorum ancak bu yolla hükumet şunları yapmak istemiş olabilir.
-Ana hissedarları tespit ederek, onların sermayelerini zayıflatıp, sonra da yok etmek
-Müşterilere ait namahrem bilgilere ulaşarak, cemaatle ilişkili olan müşterileri tespit edip, onları fişlemek; hesap hareketlerini inceleyerek masum insanlara gözdağı vermek.
-Bu bankadan kredi alan ve iş kuran müteşebbisleri tespit edip yıldırarak, girişimlerini durdurmak.
-Özellikle yurt dışı öğrenci bursları nedeniyle transferlerini tespit edip, ülkeleri belirleyip, o ülkelerin yönetimleri ile irtibata geçerek, bunlar üzerinden suç teşkil edebilecek unsurları tespit edip, açılacak davalara delil oluşturmak.
-Bankanın yeni yönetimi vasıtası ile sürekli mudiler üzerinde baskı yaratarak bıkkınlık oluşturup; mevduatı çekmeye iterek; mali gücü zayıflattıktan sonra ''mali durum yetersizliği'' yaratıp, TMSF'nin tamamen bankaya el koymasını gerektirecek mazereti oluşturmak.
-Yukarıdaki süreçler tamamlandıktan sonra, Banka'yı satışa çıkararak yandaş bir sermayeye peşkeş çekmek.

Allah'ın adını anıp, kitapsızlık yapılıyor. Bütün bunlar kitabi hale gelecek; er veya geç hesap sorulacaktır.
***
Gelelim Türk milliyetçisi olarak benim kişisel kanaatime; Türk milletine ve devletine dış güçler ile işbirliği yapıp, ihanet edenler, paşalarına zulüm edenler Allah'ın izni ile bedellerini ödeyeceklerdir. Er veya geç.
Bu sözüm ''kutsal ittifak''ın her iki tarafı için de geçerlidir. Geldikleri gibi gidecekler; nasıl mı; onlar kendileri daha iyi biliyor.
''Cüce adam'' daha milletvekili seçilebilme izni bile ortada yokken; başta ABD Yahudi lobileri olmak üzere Avrupa'nın sermaye güçleri ile Zapsu ve diğer akıl hocaları aracılığı ile adeta randevusuz görüşmeler yapıyorken, bugün koskoca Cumhurbaşkanı olduğu halde sadece Afrika'nın üç beş; ego tatminine muhtaç fakir devletinin devlet başkanları ile muhatap olabiliyor; ciddi devletler maalesef muhatap olmak istemiyorlar. İşte bundan dolayı geldikleri gibi gidecekler diyorum.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

ŞEHVETİN GÜNAHINA ORTAK ARANIYOR


Şimdi her vesile ile muhalefeti ''paralel'' ile iş tutmakla suçlayan iktidar; dünü ne çabuk unuttu anlamak mümkün değil.
Bugün de ''başbakancık'' sayın Bahçeli ve MHP'yi ''paralel'' ile işbirliği yapmakla suçlamış.
Yahu, insan biraz utanır be...
Çok iyi hatırlıyorum; biraz ahlaki erdeme sahip olsalar kendileri de hatırlayacaklardır.
Cemaat ve iktidar ABD'nin himayesinde, iktidara kol kola beraber yürüdüklerinde; gücü ele geçirmiş olmanın avantajı ile ilk önce ABD projelerine, özellikle de BOP'a karşı olabilecek her türlü ''milli duruş'' sergileme ihtimali olan unsurlara kumpas kurdular. Başta orduyu fasifize etmek üzere, MHP, ulusalcı Denzi Baykal ve diğer milli unsurlara tuzak kurup, itibarsızlaştırmak için ne gerekiyorsa yaptılar.
MHP baraj altına itilip, tek başına 3/2 çoğunlukla anayasayı değiştirecek AKP iktidarını murad ettiler ama Allah'ın da bir hesabı vardı, buna fırsat vermedi.
Bütün bunları yaparken müşterek aşkın şehveti ile kıvrım kıvrım kıvranan ''kutsal ittifak'' o zamanki muhalefetin sesini duymak istemedikleri gibi, ittifakın diğer kanadının, ağlamaktan sorumlu salyasümüğü ''bu muhterem adamdan ne istiyorsunuz be kardeşim'' diyerek koruma kalkanı oluyordu.
12 Eylül referandumu öncesi ''kutsal ittifak'' her türlü siyasi hareketin kaçağını, göçeğini, köçeğini, hainini, puştunu kendi TV'lerine çıkararak; geldiiği yere küfür ettirerek; anayasa oylaması için ''evet'' probagandası yaptırıyorlardı. Çok iyi hatırlıyorum sayın Bahçeli o zaman ''ey Pansilvanya, oradan buralara müdehale edip, ortamı germe; siyaset yapmak istiyorsan buraya gel'' dediğinde ''kutsal ittifak''ın işlediği günahın, yaşattığı ''şehvet'' bu uyarının ne anlama geldiğini anlamalarına mani oluyordu. Şimdi ''kutsal ittifak''ın tarafları gusul abdesti almaya giderken ''biz bu günahı niçin işledik'' pişmanlığını yaşarken; günahın müsebbibi olarak bu işte hiç inisiyatifi olmayanları zan altında bırakmak gibi edepsizliğe tenezzül etmenin bir manası yoktur. Hiç olmazsa muhataplarınıza karşı sesinizi kesin; arsızca günahınıza meşruluk kazandırma telaşı ile yaptığınız saçmalıklara son vermiş olursunuz. ''paralel ile iş tutuyorsunuz'' demek, şaşkın ördeğin kıçı ile suya dalmasıdır.
Paralel hakkında vicdanlar kendi ahlakları ve edepleri gereği değerlendirmesini yapacaktır. Sayın Bahçeli sizden çok çok önce zaten yapmıştı ama utanma duygusu denen bir hayanız kalmadığından, bunu itiraf edemiyorsunuz.
Muhalefetin senin isteğine destek vermesi için arsızlık, hırsızlık, yolsuzluk ve namussuzluk davalarının önünü açıp; gasp ettiğiniz suç dosyalarını hakim ve savcılara teslim ediniz; onları hür iradeleri ile başbaşa bırakıp, adil yargılamaya geçilmnesine fırsat tanıyınız. Hadi bakalım, yürüyün; boyunuzu posunuzu görelim.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com