30 Nisan 2024 Salı

İYİ PARTİ KONGE GÖZLEMİM

İYİ PARTİ'de kongreyi yenilikçiler değil statükocular kazanmıştır. Dolayısıyla partinin malum akıbetinden düzlüğe çıkarıp yeniden işlevsel hale gelmesi için tabanı motive edecek herhangi bir kaynak kalmadı.

Şahsen kendi adıma söyleyebilirim "ben de şu işe bir el atayım" duygumu harekete geçirebilecek heyecan veren bir değişiklik olmadı. Mehmet Tolga Akalın için daha önce düşüncelerimi yazmıştım; kendisi için ümitvardım o da beni yanılttı maalesef. Alelacele hemen ergenliğe yeni erimiş genç gibi Musavat Dervişoğlu'nun yanında gülücüklerle pozlar vermesi "kendisinde inanmışlık adanmışlık emareleri görüyor, seziyorum" cümlelerimi boşa çıkardı. Bizim kendisine atfettiğimiz inanmışlık ve adanmışlığını muhafaza edebilseydi siyasi geleceği daha güven verici ve parlak olabilirdi. Kendi adaylığının bile takipçisi olmayı beceremedi, daha ötesi var mı.
Ancak şunu da bilmeliyiz ki; evet, Meral Akşener'in büyük hataları oldu ve bu hataları o kadar aşikardı ki; partinin başarısızlığının kendisine bağlı olmayan farklı nedenleri de kendisi üzerine oluşan yoğunlaşma/linç nedeniyle yeterince fark edilip, görülüp, değerlendirilemedi.
Bu partili Cumhurbaşkanlığı ucube sistemin önce vesayetini oluşturup sonra kalıcı kılmak BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) gereğidir. Ve bu plana bat olabilecek her unsurun bertaraf edilmesi gerekiyordu, olup bitenler de bu minvaldedir. Meral Akşener hata yapmasaydı, farklı önlemler de alınmasaydı akıbet aşağı yukarı yine bugünkü gibi olacaktı.
Düzen, kendi içinde "kendini düzecek" yapılara (partilere) hukuki yapılar da olsa fırsat vermez. O nedenle kuruluş meşruiyetini bu düzene karşıtlığa dayandıran İYİ PARTİ'nin belki de en büyük yanlışı bu misyonunu aşikar etmiş olmasıydı. Sisteme/düzene kafa tutmak biraz da devrimci ruh kaynaklıdır ve "isyanı" gerektirir bunu ne cari hukuk ne de sistem ister.
Dikkatinizi çekmek isterim; AKP ve Erdoğan bile önce hukuki yoldan ama kitabına uydurularak siyasi olarak tek başlarına iktidar oldular ancak buna rağmen uzun süre muktedir olamadılar. Gerçek niyetlerini belli etmekten itina ile kaçırıp cemaat/fetö ile muktedir olana kadar sakladılar ve altın vuruşlarını da kendilerine olabildiğince alan açan 15 Temmuz ihanetinin sonuçlarına bağlı olarak yapıp sistemi değiştirdiler. Bu ihanetin neresinde ne kadar paylarının olduğunu da inşallah er veya geç gün gelecek hesabı sorulacaktır.
Çok garip gelecek belki ama Türk milliyetçiliğini bir siyasi yapı içinde parti olarak değil kendi nefsimizde bireysel yaşamak daha yapıcı olabilir mi? Bundan yıllar önce organize olmuş milliyetçi ruh bu devleti kurdu ancak bir türlü organize olamayan bugünkü milliyetçi ruh ise tam tersine başkalarının ihanetine aparat yapılarak negatif etkisini çok acı da olsa görüyoruz ve bu bizim acı gerçeğimiz artık. Belki de bu gerçeğimiz 31 martta oyumuzu kendimize değil CHP'ye verdirdi.
Velhasıl kelam düzene başkaldırı veya değişiklik talebi kravat takılarak olmayacağı gibi düzenden beslenenlerin düzeni değiştiremeyeceklerini de artık bilmemiz lazım.

İhanet edene niçin elini öptürürsün

Devlet Bahçeli'ye, Musavat Dervişoğlu'nu niçin tebrik etmediği sorulunca...
"Neden tebrik etmediğimi hepinizin huzurunda söylüyorum; ihaneti tebrik etmek bizim kitabımızda yazmaz"
İYİ PARTİ kurulup meclise girdiğinde Devlet Bahçeli'nin elini ilk öpen Musavat Dervişoğlu olmuştu.
Dolayısıyla Türk milliyetçileri olarak önümüze çıkarılıp sonra da bunların peşinden gidin denen insanlara kanmamak lazım.
O zaman sormak lazım değil mi; Musavat Dervişoğlu eğer ihanet ettiyse Devlet Bahçeli niçin "ihanetin" en tazeliğinde elini öptürdü veya Devlet Bahçeli'nin eli öpülesi saygınlığı var idiyse Musavat Dervişoğlu niçin MHP'den ayrıldı. El öpmek kabahatin özrü ise niçin MHP'ye dönmedi.
Velhasıl kelam bu tür çelişkiler yumağı sarıldıkça büyür gider ve yine şahsi tespitime çıkar işin sonu, o da; Türk milliyetçiliği siyasi olarak sürekli kontrol altında tutulmaktadır. Nasıl mı; devletin ve milletin ihtiyaç duyduğu koruma ve kollama refleksini gösterecek kadar varlığına müsaade edilirken buna mukabil devleti yönetmeye talip olacak kadar özgüvene sahip olmasına ve büyümesine müsaade edilmemektedir. El öpme, öptürme seremonisinden hain sıfatına savrulmalar da Türk milliyetçiliği siyasi varlığına ayar verme plan ve programında olan şeylerdir.
Özgür düşünceli demokrat Türk milliyetçisi olmayı tercih edince ne hain olup efendinin elini öpersiniz, ne de efendi olup haine el öptürürsünüz vesselam.

22 Nisan 2024 Pazartesi

İYİ PARTİ KONGREYE GİDERKEN...?

Bizler İYİ PARTİ'nin kuruluş serüvenine; hele ki yıllarca MHP içinde bastırılarak köreltilen siyasi duygularımızın Meral Akşener farkındalığıyla yanardağ gibi aktif hale gelmesi; her birimiz için tarifi zor siyasi heyecanımızla sürece dahil olmamızı sağladı.

Amma velakin; iki kutuplu olarak dizayn edilen sözde demokrasimize bu denli heyecan yüklü bir siyasi yapılanmaya öyle veya böyle müsaade edilemezdi ve nitekim o minvalde de partinin hem içinden hem dışarıdan müdahalenin her türlüsü denendi, başarılı da oldular ama istedikleri sonuca hala ulaşabilmiş değiller.

İYİ PARTİ'yi düştüğü yerden kaldırıp büyütecek olan misyonundan vaz geçmemekte ısrar etmesi olacaktır ki; o da olağanüstü kongrede partinin kurulmasının meşru alt zeminini oluşturan gerekçeleri içselleştirip olabildiğince MHP'nin izdüşümü olmaktan uzak, vatan ve millet severlik paydasında bütünleşme ana ekseninde diğer farklılıkları ana ekseni zenginleştirici detaylar olarak gören bir genel başkanın seçilmesine ihtiyaç vardır. Meral Akşener de pekala bunu başarabilirdi ancak zaman, hakkında oluşmuş negatif algıları yıkıp düzlüğe çıkması için yeterli değil. İYİ PARTİ'yi dışarıdan takip etmesinin saygınlığını artıracağını, zedelenen itibarını tekrar kazanacağını düşünüyorum. Kendisini hep eleştiriyoruz ancak hangimiz aynı kumpaslara ve linçlere maruz kalmış olsaydık psikolojimizi muhafaza edip sağlıklı düşünebilirdik.
Yukarıda kendi duygu ve düşüncelerim doğrultusunda ifade etmeye çalıştığım İYİ PARTİ misyon ve vizyonuna ilişkin en anlaşılır açıklama duygu ve düşünceleri şimdiye kadar Meral Akşener'den bile değil Tolga Akalın'dan dinlediğimi düşünüyorum. Mehmet Tolga Akalın'ı yakinen tanımam ancak kendisini İYİ PARTİ'nin kuruluşuna meşruiyet kazandıran gerekçelere son derece vakıf olup içselleştirerek İYİ PARTİ misyonunu ve bundan hareketle vizyonunu en anlaşılır şekilde ifade edip anlatan birisi olduğunu gözlemliyorum. Tanıdığım adaylar arasında Tolga bey gibi cümleler kuranı görmedim, statükonun devamından öte partiyi iddialı bir konuma taşıyabilecek vizyona sahip olmadıklarını düşünüyorum.
"Güvenlikçi değil üretken ve inşa eden milliyetçiliği savunuyoruz" cümlesi ona ait olup yine kendisi adına farkındalık yaratan, beğendiğim bir ifade. Yine bir başka önemsediğim tarafı, milletvekili olmamasına rağmen olanların istifa ettiği bir süreçte yandı, bitti, kül oldu denilen partiye genel başkan olma isteğini külfete talip olan bir inanmışlığın ve adanmışlığın ifadesi olarak görüyorum. Şahsen tasavvur ettiğim İYİ PARTİ ve onunla hedeflenen Türkiye için farkındalık yaratabilecek, özgül ağırlığı yüksek "entelektüel milliyetçi" birisi olarak görüyor, beğeniyorum.

Müsavat Dervişoğlu taşra siyasetçisi görünümünü bir türlü aşamadı; hep buyurgan, asabi ve dominant. Koray Aydın, bulunduğu her yerde özgül ağırlığını hissettiren ancak birinci adam olup istediği neticeye varamamayı istikrarlı şekilde sürdürmüş birisi olup bundan sonra da farklı bir şey olmayacaktır. Gerek Koray Aydın, gerekse Müsavat Dervişoğlu'nun genel başkanlığındaki İYİ PARTİ'nin kurumsallığı statükonun devamı mahiyetinde olacağından hazine yardımının sürmesi ile bir süre daha varlığı devam eder sonra ömrünü tamamlar. İYİ PARTİ böyle bir akıbeti kesinlikle hak etmiyor.

8 Nisan 2024 Pazartesi

ŞİMDİ NE OLACAK

Geldiğimiz nokta itibariyle Meral Akşener tespitlerinde haklı olmasına rağmen ki; bunun en önemlisi Kılıçdaroğlu'nun kazanamayacak aday olmasını öngörmüş olmasıydı ancak bu öngörüsü üzerinden belirleyip sürdürdüğü her türlü stratejiyi yanlış kurguladı maalesef.

Kılıçdaroğlu ve CHP'nin egoistçe ısrarlarının aday tespitinde belirleyici olması; DEVA, GELECEK, SADET ve DP'ye kırka yakın rüşvet mahiyetinde vekil verilerek yanlarına alırken ittifakın ana birleşeni İYİ PARTİ'nin de kumpasla masa dışına atılması ve sonrasında seçimi kaybetmek de dahil yaşanan tüm olumsuzlukların 6'lı masanın dağılması üzerinden Meral Akşener'e bağlanması, bundan Kılıçdaroğlu'nun azade kılınarak gerek CHP gerekse cumhur ittifakı trol ordusunun linçine maruz kalması; bu vahameti istediği şekilde topluma anlatıp ikna edemeyip üstelik de mağdur olması Meral Akşener'in tabiri caizse kimyasını bozdu.
İşte bu noktadan sonra öfkesinin esiri olup duygularını kontrol edemeyerek intikam arayışına girdi ve her yere kılıç salladı. Bu kılıç sallama sadece CHP, İmamoğlu veya Mansur Yavaş'a karşı değil kendi partisindeki insanlara karşı da oldu. Ortaya koyduğu çelişkili davranışlarla büyük ölçüde güven kaybına uğradı ve bu güvensizlik kendi kayıtlı üyelerinin bile partisine oy vermemelerine neden oldu. CHP yönetimi ve Kılıçdaroğlu'nun millet ittifakının kazanması için 2023 genel seçimlerinde ortaya koyamadıkları sağ duyuyu İYİ PARTİ tabanı ortaya koyarak partilerinin genel seçime "tek başına ve müstakil" girme kararına rağmen cumhur ittifakına kaybettirme stratejini benimseyerek tercihlerini CHP'den yana kullanmışlardır. CHP'nin başarısında İYİ PARTİ tabanı büyük oranda belirleyici olmuştur. Mahalli seçim sonuçlarını CHP'nin başarısı olarak değil, cumhur ittifakı birleşenleri MHP ve AKP'nin kendilerine karşı oluşan kin ve öfkenin konsolide olabileceği en güçlü parti CHP olduğu için İYİ PARTİ seçmeni büyük ölçüde CHP'yi tercih etmiştir.
Ben şahsen CHP kazansın diye İmamoğlu'na oy vermedim, cumhur ittifakı kaybetsin diye CHP'ye oy verdim. Umarım CHP bunun farkında olarak hareket eder; "Aslında İYİ PARTİ'lilerin desteğine hiç de ihtiyacımız yokmuş" havasına girmezler.

Meral Hanım'ın seçimli olağanüstü kongrede aday olmaması doğru bir karardır. Aday olmayarak partisinin tekrar toparlanması için önünü açmıştır. İki kutuplu ucube sistemin def edilmesi için üçüncü yol arayışına ihtiyaç vardır ki; bunun da ilk talibi İYİ PARTİ olmuştur, yeni bir genel başkan yeni bir yapılanma ile taleplerini genel siyasete taşıyarak yeni bir farkındalık yaratıp tekrar çekim merkezi olabilir.